Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi  (34064 defa okundu)

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« : 10 Eylül 2011, 18:07:26 »
Giriş Niyetine:

Bu makalede kısaca Avrupa ortaçağ şövalye kılıcına uzanan yolda ana
basamaklar  anlatılacaktır.Makaleye  başlamadan  önce iki  hususa
değinmek  istemekteyim.Bu  makale  ismim  veya  kaynak  belirtilerek
yapılacak  alıntı  ve  kopyalamalara  açıktır.Burada  amacım  teşekkür
beklemek ya da kendi ismimi zikrettirmek değildir.Sadece çalışılıp , emek
verilerek hazırlanmış bu makalenin internette ki kaynağı belli olmayan pek
çok  yazı  gibi  sadece “kopyala  yapıştır “  mantığı  ile  sağa  sola  emek
edilmeden  yapıştırılmış  değersiz  bir  internet  makalesine  dönüşmesini istemediğim içindir.


Diğer bir husus ise şudur.Bu makalede pek çok farklı makaleye , teze ,
yazara ve belgesele başvurulmuştur.Bir kısmına atıfta da bulunulacaktır.Bu
kaynaklar içerisinde akademik kaynaklar olduğu gibi akademik olmayan
kaynaklarda mevcuttur.Bu makale akademik kaygılarla yazılmamıştır ve
de  akademik  bir  makale  gibi  okunmamalıdır.Bu  nedenle  bu  makaleyi
referans  alacak  şahısların  bu  hususa  dikkat  etmesi  gerekmektedir.Bu
makalede ele alınan konu  %  100 doğrulukla anlatılmak istenilmişse de
buna ulaşılamamıştır.Bunun nedeni kaynakların pek çoğunun internetten
derlenmiş olmasıdır.Zira internet bilgiye ulaşmada çok önemli bir kaynakta
olsa  içinde  kocamanda  bir çöplük  barındırmaktadır.Genel  içerik  olarak
doğru olduğuna inanılan bilgiler ve referanslar kullanılmıştır.Bu makale ile
amacım insanlara basit bir dille  , kapsamlı ve Türkçe olarak bu kılıçları
tanıtmaktır.

Burada bazı tarihi bilgiler kronolojik olarak verilecektir.Bununla birlikte
kılıç  tarihinin  tüm  bir  kronolojisi  verilmeyecektir.Zira  bu  makalede
ortaçağda şövalyeler tarafından yaygınlıkla kullanılmış , haçlı seferleri ile
dedelerimizin karşılaştığı bugün yabancı literatürde “şövalye kılıcı” olarak
geçen  kılıçlar  ile  bu  kılıç  formuna  önderlik  etmiş  bazı  kılıçlardan
bahsedilecektir.Elbette ki burada ismini zikretmediğim bazı kılıçlar tarihi
gelişim   açısından   önemli   basamaklardır.Ortaçağ   şövalye   kılıcının gelişimine uzaktan veya yakından katkıları da olmuştur.Bu nedenle ismini
zikretmediğim  kılıçlar  önemsiz  yahut  bu  formun  gelişiminde  etkisiz değillerdir.Yalnızca  belirli  bir  döneme  odaklanıldığı  için  bu  makalede zikredilmemişlerdir.

İlk Adımlar:

Her ne kadar bahsedeceğimiz kılıçlar demir ve çelik çağına ait kılıçlar
olsa da bu kılıçlara gelinceye kadar olan süreci özetlemek faydalı olacaktır.

Alet üretim fennine “ teknoloji” demekteyiz.Hikayemiz insanoğlunun ilk aletleri üretmesiyle    başlamıştır.İlk    insanlar    kendilerini    yabani hayvanlardan  ve  diğer  insanlardan  koruyabilmek  için  ilk  silahları yaptılar.Kullanılan materyaller ise obsidyen gibi çeşitli kayaçlardı.

İnsanoğlunun  bir  sonraki  aşamaya  geçebilmesi  için  epey  bir  zaman gerekmiştir.Alet yapım ilminin gelişebilmesi için devrimsel bir yeniliğe ihtiyaç vardı.İnsanoğlu bu aşamayı metali kullanarak aşabildi.

İlk kullanılan metal bakırdı ve tahminen milattan önce  5000 yıllarında kullanıldı.Nabit  bakır  doğada  çok  sınırlı  miktarlarda bulunmaktaydı.Bu nedenle bakır ilk zamanlarda yalnızca takı olarak kullanıldı.Ergitmenin bir oksit indirgeme prosesi olarak keşfi m.ö.  4000 yılında Mezopotamya'da olmuştur.Milattan önce  4000 yılında persler iki şeyi keşfettiler.Malakit minerali yüksek miktarda bakır içermektedir.Odun kömürü ile ergitilen malakit bir süre sonra saf bakıra dönüşebilmektedir.
Odun   kömürü   karbon   içermektedir.  Yeterli   ısı  sağlandığında(1200 santigrat)   tepkime   gerçekleşmektedir.Oksitli   olan   cevher   karbonla tepkimeye  girmekte  ve  CO2  ile  su  oluşmaktadır.Tepkimenin  yegane sonucu olarak metalik bakır ortaya çıkmaktadır.
Odun  kömürü  en  büyük  keşiftir.Yerini  kömüre  bırakıncaya kadar tarih
sahnesinde  uzunca  bir  süre  kalmıştır.Odun  kömürü  yalnızca  bakır  için
önemli değil demir-karbon alaşımı olan çelik içinde bir mihenk taşıdır.

1 libre ( yaklaşık 453 gr) odun kömürü elde edebilmek için 70 lb (yaklaşık
31,75  kg)  ağaca  ihtiyaç  duyulmaktaydı.1  libre  bakır  için 20  libre
odunkömürüne  ;  1  libre  demir  içinse    8  libre  odun  kömürüne  ihtiyaç duyulmaktadır.

Görüldüğü üzere bahsedeceğimiz kılıçlara gelinceye kadar yaşanmış en büyük gelişme odunkömürünün keşfi olmuştur.Kendisinden sonra gelecek tüm gelişmeler için anahtar rol oynamıştır.

Sonraki   dönemde   insanoğlu   metali   döverek   metali   daha   da
sağlamlaştırabileceğini keşfetti.Fakat sağlam kılıçlar yapabilmek için bu
da  yeterli  değildi.Milattan  önce 3000  yılında  insanoğlu  alaşımları
keşfetti.Metalin  başka  bir  metalle  birleştirilmesi  o  metali  daha     da sertleştirip , sağlamlaştırıyordu. Elbetteki insanlığın ilk ürettiği alaşım bir bakır alaşımı olan bronzdur. İçerisine yalnızca % 5-10 oranında kalay ilave edilmesi  bakırı  çok  sağlam  hale  getirmekteydi.Bronzun  esneme dayanımı en yüksek bakır alaşımı olduğu çok sonraları keşfedilecektir.Zira kalay  -  bakır  alaşımı  en  yüksek  esneme  dayanımına sahiptir  ve  diğer metallerin aksine çok az kalay gerekmektedir.

Böylece  insanoğlu  ilk  sağlam  kılıçları  yapabileceği  metali  keşfetmiş oluyordu.Dolayısıyla kılıçların tarihi gelişimi bronz kılıçlarla başlamış  , demir kılıçlarla devam etmiştir.Çelik kılıçlar ile son bulmuştur.

Bronz kılıçlar kılıç formunun   gelişiminde oldukça etkili olmuştur.Ayrıca metalurjik gelişim açısından bronz devri kılıçları es geçemeyiz.Başlangıçta da zikrettiğimiz üzere anlatacağımız kılıçlar demir ve çelik dönemi kılıçlar olduğu için bronz kılıçlara bu makalede yer verilmemiştir.Ancak demir ve çelik olan kılıçlara kadar geçen sürecin bilinmesi adına böyle bir girişin yapılması doğru bulunmuştur.

İleride ele alacağımız kılıç çeşitlerinde de metalurjik ve teknik gelişim verilmeye çalışılacaktır.Zira 6500 yıllık bir sürecin yalnızca 1500 yıllık bir kısmını anlatmanın kopukluklara neden olabileceği düşünülmüştür.
 



« Son Düzenleme: 10 Eylül 2011, 18:35:01 Gönderen: Selim Atalay »
"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #1 : 10 Eylül 2011, 18:28:07 »
1)Gladius:
Roma imparatorluğunda İsa’dan önce 3. yüzyıl ile İsa’dan sonra 4. yüzyıl arasında  kullanılmıştır.Gladius  kelimesi  Roma  dilinde  kılıç  anlamına gelmektedir.Sanılanın aksine gladyatör kelimesi gladiustan türemiştir ve kılıç kullanan kişi anlamına gelmektedir.

Gladius form olarak Roma imparatorluğuna özgü bir form değildir.Gerçek kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmış olmakla birlikte ortak bir kanıya varılamamıştır.Bu teorileri burada irdeleyemeyeceğiz.Bununla birlikte benimde benimsemiş olduğum iddia kelt kökenli olduklarına dair olandır.

Tiberius'un kılıcı

Tarihte ilk görülen gladius çeşidi “ Gladius Hispaniensis” dir.Bilinen diğer çeşitleri ise Mainz ,Fulham(Mainz Fulham) ve Pompenianus(Pompei) dur.Gladius ölçülerinde belirli bir miktarda sapma  olsa da genellikle ölçülerde fazla bir değişiklik gözlenmemektedir.Bunun nedeni gladius üretimine ait katı yönergelerdir.Üretilen her gladius bu yönergelere göre üretilirdi.İster Romalı bir general isterse sıradan bir lejyoner olun taşıdğınız gladius aynı özelliklerdeydi.Yalnızca kınlarında ki süslemelerden bu kılıcın yüksek bir mevkide ki subaya ait olduğu anlaşılabilirdi.Bu katı yönergeler uzun bir süre gladius formunun değişmeden kalmasını sağladı.

Gladius Romalı bir piyadenin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikteydi.Bir Romalı piyedenin birincil silahı Pilum idi.Pilum cirit ile mızrak arasında bir forma sahipti.Şaftın ahşap gövdeyle birleştiği yer yumuşak demirden yapılırdı.Pilum yakın mesafeli bir silahtı.Hasmın kalkanı veya direk kendisi yaralamak amaçlı kullanılırdı.Pilum demir olan kımından yamulur ve kalkandan savaş sırasında çıkarmaya imkan vermezdi.


Gladius Hispaniensis kınları-Leiden müzesi

Bunun   ardından   genelde   kalkan   savaşı   yapılırdı.Romalı   askerler kamlumbağa  savunması  dediğimiz  düzene  geçerdi.Kendisine  saldıracak hasma kalkanların arasındaki boşluklardan gladius ile saldırırdı.Bu nedenle kesmek   ve   delmek   bir   Romalı   lejyonerin   en   çok   kullandığı tekniklerdi.Gladiıs   ise   bu   ihtiyaçlara   cevap   verebilen   en   uygun platformlardan biriydi.

Gladius  ilk  zamanlar  demirden  sonraları  ise  çelikten  yapılmıştır.Bu dönemde çoğunlukla kösele ve bakır zırhlar kullanılmaktaydı.Eğer biraz daha  zengindiyseniz  bronz  zırhlarda  kullanabilirdiniz.Gladius  hem  bu zırhlara  karşı  hemde  bu  metallerden  yapılan  kılıçlara  karşı  etkinliğini ortaya koydu.

Şimdi tarihsel gelişimi içerisinde ana gladius tiplerinden bahsedelim:

Gladius Hispaniensis:
Bıçak uzunluğu yaklaşık olarak 55 cm idi.Baştan başa uzunluğu  70 cm civarındaydı.İsa’dan önce 20 yıllarına kadar Roma ordusunda kullanıldığı tahmin  edilmektedir.Tam  ortasına  doğru  hafifçe  incelen  bir  yapıya sahipti.Yaprak formu dediğimiz forma benzetilebilirdi.

Gladius Mainz:
Muhtemelen İsa'dan önce 13 yıllarında üretilmeye başlamışlardır.Kılıçlar Mainz'de imal edilir  ; yaygın olarak kuzeye satılırdı.Daha uzun bir uç kısma sahipti.


Gümüş kabzalı bir Mainz-Spreyer Müzesi

Gladius Fulham (Mainz Fulham):
Thames nehrinin dibi taranırken bulunan bu kılıca bulunduğu yörenin ismi
olan Fulham verilmiştir.Yapılan araştırmalarda kılıcın Romanın Britanya
adasını işgal ettiği dönemden kaldığı anlaşılmıştır.Tahminen İs’adan sonra 40'lı  yıllarda  kullanılmaya  başlanmış  ve  o  yüzyılın  sonuna  kadar kullanılmıştır.Üçgen şeklindeki ucu ile mainz tipinden ayrılmaktadır.Bu kılıcın kendisinden sonra gelen   pompenianus ile mainz tipi arasında bir geçiş modeli olduğu tahmin edilmektedir.

Gladius Pompeii (Pompeianus):
İsmini  bir  Roma  kenti  olan  Pompei  den  almıştır.Gladius  evrimin  son
halkası olan bu kılıç ayrıca en popüler olanıdır da.Üçgen şeklinde ki bir uca
ve birbirine paralel iki kesici kenara sahiptir.Tüm gladius tipleri içerisinde
en  kısa  olanıdır. 50  cm bıçak  uzunluğuna ve  65  cm toplam  uzunluğa
sahipti.


Pompei ve bazı pilum uçları

Gladius Roma impatatorluğunun düzenini ve otoritesini temsil etmiştir.Bir gladiusun  ölçüleri  değiştirilemezdi  tıpkı  Roma'nın  düzeni  gibi.Hiçbir Romalı  asker  gladiustan  başka  kılıç  taşıyamazdı.Bugün  bile  bazı  özel operasyon birliklerinin simgesi gladiustur.(Gladiusu yine bir bıçak olan fairbain-sykes ile karıştırmamak gerekir.Çünkü o apayrı bir bıçaktır ve bazı komando birliklerinin armalarda kullanılır.Ayrıca apayrı bir öyküdür)


Bir kaç adet Gladius- Nijmegen müzesi


« Son Düzenleme: 10 Eylül 2011, 18:34:00 Gönderen: Selim Atalay »
"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #2 : 10 Eylül 2011, 18:45:00 »
2)Spatha:

Roma imparatorluğu için artık güneşin batma vaktiydi.Öteden beri Roma imparatorluğu Cermenik kavimler ile savaş halindeydi.Germen  savaşçıların  gladiusa  cevabı  ise  spatha  idi.Spatha yaklaşık 75 cm   uzunluğunda olan bir kılıçtı.Özellikle saplama hamlerinde tüm  gladius  çeşitlerinden  üstün  olduğu  aşikardı.Scutum(Roma  savaş kalkanı)  ile  korunan  romalı  lejyonerin  uzanamayacağı  bir  mesafeden  saplama saldırısı yapma imkanı sağlıyordu.

Roma   sınırlarını   koruyabilmek   için   savaştığı   uluslardan   yedekler
toplamaya  başladı.Uzun  kılıçların  Roma  ordusunda  ilk  kullanılmaya
başlaması  kelt  atlı  yedekleri  ile  oldu.Tarihler  İsa’dan  sonra   1.yy
göstermekteydi.Ayrıca   cermen   yedeklerde   spathalarıyla birlikte geldiler.Sonrasında tüm Roma atlı birlikleri tarafından spatha kullanılmaya başladı. İkinci ve üçüncü yüzyıllarda  ise Romalı piyadeler tarafından da kullanılmaya başladı.


1.yy'a ait bir spatha

Üçüncü yüzyıl ve sonrasında Roma imparatorluğu sınırları içerisinde ve kıta Avrupasının  hemen  hemen  her  yerinde  kullanılan  tek  kılıç  haline geldi.Kavimler    göçü    döneminde de    popülerliğini    yitirmedi.Bazı değişikliklerle MS 1000 yılına kadar kullanılmaya devam etti.

Spathanın   gladiusu   alt   etmesi   bir   anlamda   Romanın   otoritesinin
kaybıydı.Gladius nasıl ki tek tip oluşuyla Romanın düzen sembolü idiyse
spatha da bir o kadar dağınık cermen kavimlerin sembolüydü.Spatha için
belirli  ölçüler  yoktu.75-95  cm  arasında  olabilmekteydi.Hiç  bir  kılıç
birbirine   benzemezdi.Tam   anlamıyla   dağınık   kavimlerin
sembolüydü.Arkeolojik  keşiflerde  bulunan  spathaların  kime  ait  olduğu
kestirilememektedir.Çünkü bu kılıçlar Romalı askerlere de ait olsalar da
germen savaşçılarının kılıçlarından hiçbir farkkı yoktur.Bunun iki istisnası
Roma imparatorluğunda kullanılan 1 yy spathası ile 3.yy da kullanılmış
olan Lauriacum-Hromowka   isimli kılıçlardır.Bu iki kılıç tipide gladius
pompeinin   daha   uzun   şekilleriydi.Buna   rağmen   Spathanın   gladius
pompeiden türediği konusunda ortak bir kanıya varılabilmiş değildir.


Lauriacum-Hrowka

Spatha isminin tam olarak nereden türediği belirli değildir.Buna rağmen
spatha  kelimesinden  pek  çok  dilde “kılıç”  anlamına  gelen  kelime
türemiştir.Bunların biri de İspanyolca espada kelimesidir ki dilimizde de kılıç  anlamına  gelen  ispata  kelimesinin  bu  kelimeden  geldiği  şahsım tarafından tahmin edilmektedir.

Kıta  Avrupasında   çeliği   ilk   kullananların   Vikingler   olduğu   tahmin edilmektedir.Bu tahminen günümüzden  2000 yıl evveldi.Milattan sonra 2 ve 3 yy. da pattern welding (ocak kaynağı) isimli tekniğin  kullanılmaya başlandığını görüyoruz.Bu teknik ile ilgili ayrıntıları ayrı bir başlık altında etraflıca inceleyeceğiz.Bununla birlikte bu tekniğin şimdi bahsettiğimiz Spatha ile ilerde bahsedeceğimiz Viking kılıcı için önemi büyüktür.Cermen savaşçıların kullandığı bir kısım spathalarda ve diğer  farklı  kılıçlarda  bu  tekniğin  kullanıldığını  biliyoruz  lakin  Roma imparatorluğu bu tekniğe çok yüz vermemiştir.Kılıçlarını tek parça olarak demirden ve çelikten dövmeye devam etmişlerdir.


"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #3 : 10 Eylül 2011, 19:03:54 »
Pattern Welding (Ocak kaynağı) :

Tekniğin 2. ve 3. yy da kullanılmaya başladığından bahsetmiştik. Bilindiği
gibi çelik  iyi ağız tutar ve sağlamdır da ama ölümcül bir dezavantaja
sahiptir.Baskı  altında  plastik  davranış  gösterir  yani  aşırı  zorlandığında
kırılır.Demir ise çelik kadar sağlam değildir ve iyi ağız tutmamaktadır 
ama elastik davranış göstermektedir.Bu da baskı altında ona kolay kolay
kırılmama özelliği vermektedir.Ustalar bu sorunu iki metali birbirine demir
ocağında kaynatarak çözdüler.Ayrıca bu şekilde karbon kılıca eşit oranda
yayılabilmekteydi. Uzmanlar  aslında  böyle  bir  çözüme  gidilmesinin  nedeni ustaların metalurji bilgisinin zayıf olmasına ve elde edilen çeliğin hala uygun olmamasına bağlamamaktadırlar.

Bu yöntemi ilk kullananların Keltler olduğu tahmin edilmektedir.Teknik
kolay   bir   teknik   değildi.Ağır   çekiçlerle   uzun   süre   çalışmayı
gerektiriyordu.Öyle  ki  bir  usta  bir  ayda  bir  veya  iki  kılıcı  ancak
tamamlayabiliyordu.Ortaya  çıkan  kılıca  asit  ile  muamele  edildiğinde
desenler oluşmaktaydı.Bu teknik sonraları yapısal nedenlerden değil görsel
nedenlerden dolayı tercih edilmeye başlandı.Desenler o kadar önemliydi ki
çubuklar burularak birbirine kaynatılmaya başlandı.Bu burgular üzerinde
oynanarak  değişik  desenler  elde  edilebilmekteydi.Yöntem 6  ile 7
yüzyıllarda en yüksek seviyesine çıktı. Bu tarzda yapılmış kılıçların en
büyük    müşterileri   Vikinglerdi.İleride   Vikinglerin   kılıçlarından
bahsedeceğiz.Avrupa tarihinde önemli bir yeri olan ve Viking çağı(8 -11yy
arası)  denen  dönemde  bu  kılıçlar  ön  plana  çıktı.Viking  çağının  son
bulmasıyla bu teknik bir çöküş dönemine girmiştir ve tarih sahnesini terk
etmiştir.


a) demir çubuk b) karbürlü cubuk(çelik) birbirine kaynatılıp yek pare bir çubuk elde edilir.Bu çubuk burulur.İki burulmuş çubuk birbirine kaynaklanır.Bu düşük karbonlu yapının (merkez)etrafına yüksek karbonlu ağız kaynatılır.

Haçlılar  Dımışki  ile  haçlı  seferleri sırasında  karşılaştı.İlk  haçlı  seferi  ile Viking çağının bitişi arasında yaklaşık yüzyıllık bir dönem vardır.Dımışki ile karşılaşan haçlılar bu tekniğin ocak kaynağı(pattern welding) olduğunu düşündüler.Bu kılıçlara Şam  anlamına gelen Damascus ismini verdiler.Dımışki kılıçların bir taklidini yapabilmek için çok uğraş verdiler.Bu nedenle bu tekniği yeniden dirilttiler ama başarılı olamadılar.

Teknik 20. yüzyılda teknik yeniden doğdu ve başarılı örnekler üretildi.Üretilen ürünlere Dımışki için
kullandıkları  Damascus  ismini  kullanmaya  devam  ettiler.Şüphesiz  ki
tekniğin yaygınlaşmasında en önemli etken Dımışki kılıçlara karşı olan
ilgileriydi ama tek neden bu değildi.Pattern kaynağı çok zor ve uzun uğraşı
gerektiren bir teknikti.Yirminci yüzyılda ortaya çıkan yenilikler (hidrolik
pres   tipi   çekiçler   ve   diğer   el   aletleri)   bu   tekniğin   kolayca uygulanabilmesine  olanak  tanımıştır.Ustalar  Dımışki  kılıçlar  üzerindeki desenleri taklit edebilmek için uğraştılar ve sonunda başarılı oldular.

Dımışki üzerine araştırma yapan uzmanlar Dımışkinin apayrı bir teknik
olduğunu  ortaya  koydular.Buna  rağmen  ustalar  ürettikleri  ürünlere
Damascus demeye devam ettiler.Bugün bu tabir o kadar popülerdir ki biz
bile  her  gördüğümüz  desenli  bıçağa  Damascus  demekteyiz.Aslında  bu
kelime  Dımışki  anlamına  gelse  de  ortadaki  ürünler  gerçek  Dımışki
ürünlerin  yalnız  görsel  kopyalarıdır.Dolayısıyla  bu  tabiri  ne  kadar  hak
ettikleri tartışılır.Zira ürünlerin pek çoğu ocak kaynağı(pattern welding) ile yapılmıştır.

Bununla birlikte bu tekniğin Avrupa tarihinin bir parçası olduğunu düşünen
bazı  ustalar  Viking  çağında  yapılmış  kılıçlardaki  patternleri  bulup
keşfederek o teknikleri eserlerinde kullanmaya başladılar.A.S. Jordan ve
Jake Powning gibi bazı isimler örnek gösterilebilir.Bu isimler müzeleri
gezmekte,eserleri  incelemekte  ve  mitleri  kovalamaktadırlar.Aslında  çok
net olmasa da    modern    ustalar ve    gelenekselcilerin    ayrıldığını
görmekteyiz.Bazı ustalar sadece modern metodlarla modern ürünler ortaya
koyarken bazı ustalar klasik metodlarla ama modern malzeme ve metalurji
bilgisi  ile  geleneksel  örnekler  koyarak  geleneği  devam  ettirmeye
çalışmaktadır.

Viking  kılıçlarını  tanımadan  evvel  bu  tekniği  tanımak  bazı  şeyleri kavrayabilmek  adına  oldukça  önemlidir.Zira  teknik  bilinmeden  viking kılıcından  bahsetmek  okuyucunun  bu  kılıçları  anlamamasına  neden olabilecektir.
 
"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #4 : 10 Eylül 2011, 19:36:08 »
3)   Viking Kılıcı:

Viking kılıcı   Spatha formundan türetilmiştir.Aslına bakılırsa Viking kılıcı bir çeşit  spathadır.Göçler döneminde spathadan evrilmiştir.Viking kılıcı ismi sadece Vikingler tarafından kullanıldığı için verilmemiştir.Bahsetmiş olduğumuz  Viking  çağında  tüm  Avrupa'da  bu  kılıç  tipi  yaygınca kullanıldığı için bu tarz kılıçlara bu isim verilmiştir.On birinci yüzyıldan sonra bu tarz kılıçlarda daha geniş balçakların kullanılmaya başlamasıyla tamamen şövalye kılıcına dönüşmüştür.


D sınıfı(Petersen) Viking Kılıcı Boy: yak 95cm Bıçak: yak 79 cm

Bu  kılıçlardan  bahsetmeden  evvel Vikinglerden  bahsetmek  daha  doğru olacaktır.Her ne kadar   Viking çağında kullanılmış tüm kılıçlara Viking kılıcı denmişse de o çağı meydana getiren Vikingleri tanımadan kılıçlarını tanımaya çalışmak zihinlerimizi fazlasıyla zorlayacaktır.Diğer bir neden ise  Hollywood  yapımlarıyla  kafamızda  oluşan  yanlış  algılardır.Hatta  o dönemin  hakkını  vererek  anlatmaya  çalışan  kimi  filmlerde  bile  bazı eksiklikler bulunmaktadır.

Her  birimiz  Vikingleri  boynuzlu  miğferler  taşıyan  barbarlar  olarak tanıyoruz.Aslında  gerçek  öyle  değildir.Vikingler  boynuzlu  miğferler giymezlerdi.Elbette ki   biz   Vikinglerin   giyiminden , kuşamından
bahsetmeyeceğiz.Yine  de  Vikinglerin  silahlarını  tanımamız  bizim  için önemli    olduğundan    Vikinglerin    silahlarından    ve    zırhhlarından bahsedeceğiz.



Sanılanın aksine tüm Vikingler kılıç taşımazlardı.Bahsettiğimiz gibi kılıç
yapımı uzun ve zorlu bir süreçti.Arkeolojik kazılarda ve Viking mezar
sitelerinde   bulunan   kılıç   sayısı   diğer   silahlardan   sayıca   oldukça
azdır.Kılıçların bu kadar nadir olması onları pahalı hale getiriyordu.Bu
nedenle yalnızca çok zengin savaşçılar kılıç sahibi olabilirdi.Doğal   sonucu
olarak kılıç zenginliğin sembolü haline geldi.(Kılıç ayrıca tarih boyunca pek çok şeyin sembolü de olmuştur)Yine de soylu olmayan bazı
savaşçıların  kılıç  sahibi  olduğunu  biliyoruz.Kılıç  zenginliğin  sembolü
olduğunu  kadar  savaşçının  da  sembolüydü.Her  ne  kadar  elimizde  bir
kılıcın değerine ait net veriler olmasa da Viking sagaları kılıçların maddi
değerleri  hakkında  bize  bazı  bilgiler  sunmaktadırlar.Bir  sagada  savaşçı
kılıcını geri alabilmek için tüm zenginliğinin yarısını vaat etmektedir.Yine
aynı    sagada    ise    bir    kılıca 16    adet    sağmal    inek    değeri
biçilmektedir.Kılıçlara  aile  yadigarı  olarak  bakıldığı  için  onların  kaybı felaket olarak nitelendirilirdi


Bir kaç adet Viking kılıcı

Artık yalnızca gücü yeten Vikinglerin kılıç sahibi olduğunu biliyoruz.Şimdi
kılıç  almaya  gücü  yetmeyen  savaşçıların  silahlarından  bahsedelim.  Bir
Viking   savaşçısının   en   çok   kullandığı   silah   mızraktı.Mızrak   ile
avlanabilirdiniz ; sadece bir savaş silahı değildi.Uzun  bir  erime  sahipti  ve  gerektiğinde  bir  cirit  gibi
fırlatılabilirdi.Dolayısıyla  pek  çok  savaşçının  favori  silahıydı.Göğüs
göğüse muharebeler içinse tercih baltadan yana olurdu.Genellikle o dönem
için   tipik   olan   iki   balta   çeşidi   vardı.Bunlardan “dynax”   olarak
isimlendirileni  genellikle  bir  adam  boyunda(1-2m)  olurdu.Yalnızca  savaşlarda
kalkanlarla oluşturulan piyade hattı yarmak amacıyla kullanılırdı.Zira bu
ağır baltalar dönemin tahta kalkanlarını parçalayabilirlerdi.”Francesca” olarak bilinen baltalar ise küçük el baltalarıydılar.İcab ederse yakın mesafeden rakibe fırlatılabilirlerdi.Genellikle belde iki adet taşınırlardı.


Viking Kılıçlarına ait çizimler

Vikingler rakiplerine karşı kendilerini koruyabilmek için ahşap kalkanları kullanılırlardı.Üzerlerine ise genellikle zincir zırh giyerlerdi.Zincir zırhlar kesici silahlara karşı belirli bir koruma sağlamaktaydıysa da mızrak gibi delici silahlara karşı koruma seviyeleri sınırlıydı.

Vikingler kılıca oldukça fazla değer verirdi.Bu değer yalnızca onların pahalı savaş gereçleri olmasından ileri gelmemekteydi.Viking kılıçlarının pek çoğu
ocak  kaynağı(pattern welding)  metodu  ile  yapılırdı.Vikingler  kılıçlarının  balçak  ve
topuzlarında  altın ,gümüş , bronz  ve  bakır  gibi  değerli  metallerle
süslerlerdi.Kabzada  ahşap,  deri,  fildişi  ve  kemik  gibi  malzemeler kullanırlardı. Bununla birlikte tüm bir kabzanın(balçak ve topuz dahil) tek parça değerli metalden yapıldığı da olurdu.Ayrıca Vikingler balçak ve topuzlarda işlemelerde yaparlardı.


Oldukça güzel işlenmiş bir topuz

Vikinglerin   kılıca   verdiği   değeri   onlara   isim   vermelerinde   de
görebiliyoruz.Vikingler   silahlarına   ve   kılıçlarına   isimler   verirdi.Bu
isimlerin   bir   kısmı   sagalarda   geçmektedir.Bu   isimlerden   bazıları
şunlardır:Savaşın  parıltısı,savaş  yılanı,  kalkanların  yaralayıcısı,bacak
ısıran... Kılıçlar Viking sagalarında    oldukça    cömert    biçimde betimlenmiştir.

Viking kılıçları tasarım olarak birbirine benzer olsa da ayrıntılarda birbirlerinden farklıdır.Özellikle sahibine  ait küçük ayrıntılar taşırdı.Kullanılan desenler farklıydı ve savaşçıya özgüydü.Tüm   bunlar   Vikinglerin   silahlarını   içselleştirdiğinin  bir
kanıtıdır.(Buradan ocak kaynağı-pattern welding tekniğinin neden Viking kılıçlarında bu kadar sıklıkla kullanıldığını anlayabiliriz.)


Geibig tipolojine göre namlular

Vikinglerin  kılıçlarını  daima  keskin  tuttuklarını  ve  onları  sık  sık
bilediklerini biliyoruz.Anlaşılmaktadır ki Vikingler için kesme ve yarma
hareketleri   önemlidir.Buna   rağmen   kılıçların   birbirine   vurdukça
çentildiğini ve kısa sürede köreldiğini biliyoruz.Bazı sagalarda bu durum
anlatılmaktadır.Böyle bir duruma gelmiş kılıç olabildiğince tamir edilerek
kullanılmaya  çalışılırdı.Uzmanlar  bazı  kılıçlar  için  servis  ömrü  olarak
birkaç yüzyıl biçmektedir.Bu tez kılıçların nesilden nesile (aile yadigari – evladiyelik) bırakılması ve
bazı kılıçların   üzerinde   bulunan   farklı   dönemlere   ait   izler   ile
desteklenmektedir.

Artık  Vikingler  için  kılıcın  ne  anlam  ifade  ettiği  ve  ne  olduğunu
biliyoruz.Şimdi bu kılıçlardan teknik olarak bahsedelim.Viking kılıçlarının
iki   tarafıda   keskindir.Pek   çok   kılıçta   bu   iki   yüzey   birbirine
paraleldir.Norveç   bölgesinde  üretilmiş olan bazı   tek   tarafı   keskin   kılıçlara   da
rastlanmakta   ise   bunlar   istisnadır.Kılıç   burun   bölgesinde   biraz incelir.Viking kılıclarının en önemli özelliklerinden birisi ise kılıcın tam
ortasında  bulunan  ve  neredeyse  tüm  kılıç  boyunca  devam  eden  kan
oluğudur.Kan oluğu bu kılıçların ölümcüllüğünü bir kat daha arttırdığı gibi
kılıcın ağırılığınıda hafifletmektedir.Ayrıca elmas kesitte(eşkenar dötgen)
kan oluğu kılıca eksta dayanıklılık sağlamaktadır.Her ne kadar eski bir
inanış gibi gözükse de A.S. Jordan bunu bir makalesinde matematiksel
olarak  kanıtlamıştır.Bu   kılıçların   kesici  kısmı 60-90   cm  arasında
değişmekle  birlikte  genellikle    70-80  cm  dir.Geç  Viking-erken  şövalye
kılıcı  diyebileceğimiz  bazı  kılıçlarlarda  kesici  kısım    100   santime
ulaşmıştır.Genel olarak Viking kılıçları 5-6 cm enindedir.



Viking kılıçları hakkında ilk tipolojiyi oluşturan Jan Petersendir.Petersen
yaptığı  çalışmayı 1919  yılında  Norveçce  olarak  yayınlamıştır.Viking
kılıçlarının  balçak  ve  topuz  tasarımları  kullanıldığı/yapıldığı  yüzyıllara
işaret etmektedir.Petersen A harfinden Z ye kadar numaralandırarak bu
kılıçları 26 tipe ayırmış ve ilk tipoloji oluşmuştur.Sonrasında Dr R.E.M
Wheeler   bu   tipolojiyi   basitleştirerek 7   tipe   ayırmıştır   ve   Roma
rakamlarıyla  birden  yediye  kadar  sıralamıştır.Evart  Oakeshot  ise  bu tipolojiye    iki    adet    geçiş    dönemi    kılıcı    ekleyerek    tipolojiyi tamamlamıştır.Tip 10 dan sonra ise şövalye kılıçları başlamaktadır.



"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #5 : 10 Eylül 2011, 20:34:17 »
4)Şövalye Kılıcı:

On birinci yüzyıldan sonra şövalye kılıcı dediğimiz form kendisini göstermeye başladı.Esasında bu kılıç formu Viking kılıcından türemişti.Kılıçlar daha da uzamış  , balçakları genişlemiştir.Ustaların metalurji bilgisinin artmasıyla artık kılıçlar tek parça çelikten dövülmeye başlamıştır

Onuncu yüzyıl ve sonrası Avrupa’da çalkantıların yaşandığı bir dönemdi. Roma imparatorluğu yıkılmıştı.Avrupa’da yeni krallıklar doğmuş olsa da mevcut otorite boşluğu bir türlü doldurulamamıştı


Birkaç ortaçağ şövalye kılıcı-Dublin müzesi

Bu otorite boşluğunu oluşmasında en büyük etken ülkelerin düzenli birliklerinin olmamasıydı.Ordular düzensiz köylüler ve paralı askerlerden oluşurdu.Sadece savaş zamanı savaşa katılan köylüler çoğu zaman eğitimsiz ve de silahsız olurdu.(Yalnızca lobut, sopa gibi silahlara sahiplerdi)

Klasik Roma savaş doktirininin piyade savaşı üzerine kurulu olduğunu söylemiştik.Bu uzun süre değişmedi çünkü üzengi kullanmayan Romalı atlı yalnızca kılıç taşıyabilir ve ileri keşif gibi destek görevlerinde bulunabilirdi.Sekizinci yüzyıldan itibaren Avrupalılar üzengiyi kullanmaya başladılar.Üzengiyi Avrupa’ya   ilk getiren Orta Asyalı Türk savaşçılardır.


Type XIII kılıç

Avrupa’da savaş taktiklerinde köklü bir değişim yaşanmaktaydı ve bu değişimin orta yerinde ise bugün şövalye dediğimiz soylu askerler vardı.Öyle ki ilerleyen zamanda şövalyenin gelişmesi hem harb tekniklerinin hem de silahların değişmesi anlamına gelecekti.

Çünkü  piyade taktiklerinin süvari taktiklerine dönüşmesinin merkezinde şövalyeler vardı.Elbette ki süvarinin kendisini kabul ettirmesi kolay olmadı. At o zaman için yalnızca bir binek ve yük taşıma aracı olarak görülmüştü.Asla bir savaş aracı gözüyle bakılmamıştı ve bunun değişmesi kolay olmadı.


Londra müzesi-Ortaçağ kılıcı

 Normandiya dükü William ki Fatih olarak da bilinir Avrupa’da süvari taktiklerinin babasıdır.William  süvarilerini (Norman süvarileri) derebeylerinin oğullarından seçerdi.Bu çocuklar yürümeye başlar başlamaz at binmeye başlardı ve genellikle yedi yaşından itibaren at üzerinde savaşmayı öğrenirlerdi.

1066 yılında yapılan Hastings savaşında William’ın süvarileri savaşın geri döndürülmesinde etkin rol oynadılar.Böylelikle Avrupa’da yeni bir fenomen oluşmaya başlamıştı.



Şövalye kelimesi başlangıçta yalnızca süvari anlamına geliyordu.On ikinci yüzyıldan itibaren hem soyluluğu hem de süvariliği niteleyen bir sıfat halini aldı.

Süvarilerin birincil silahı mızraktı.Mızrak ilerleyen dönemde kargıya dönüşmüştür.(Bu kısım bu makaleden çıkarılmış ve ayrı bir makaleye     dönüştürülmüştür.)Kılıç ikincil silahtır.Bu kılıçların tasarımına baktığımızda kesmenin ve yarmanın amaçlandığını görüyoruz.Kılıçla delmek o zamanın süvarisi için öncelikli değildi.Ayrıca kan oluklarının kısaldığını gözlemlemekteyiz

Kargıdan yine biraz bahsetmekte fayda var.Kargının  tasarım amacı delmekti ve bu işte oldukça başarılıydı.Kargı zincir zırhı kağıt gibi delebilmekteydi.

Hastings savaşında Norman süvarileri de  zincir zırhla korunuyorlardı.Buna rağmen köprünün altından çok su akmıştı.Süvarisi olmayan Anglo-Saksonların aksine pek çok devlet kendi şövalyelerine sahipti.Bir savaş alanında  şövalyeye denk olan hasım başka bir şövalyeydi.Dolayısıyla bir şövalye diğer şövalyenin kargısıyla can verebilirdi.Bu şövalyeleri levha zırha yöneltti.Sanılanın aksine bütün vücuda kapatan şövalye zırhları aslında şövalyeliğin günbatımında kullanılmıştır.On ikinci yüzyıl ve sonrasında şövalyeler birbirine perçinli 6-7 adet  çelik plakadan oluşan zırh gömleklerini giymeye başladılar.Bu gömlekler sonrasında brigandineye dönüşmüştür.Brigandine ve zırh gömleği zincir zırhın üzerine giyilirdi.Bunlara yalnızca çok zengin şövalyeler sahip olabilirdi.

Piyadenin süvariye ve onun mızrağına karşı yapabilecek hiç bir şeyi yoktu ta ki Bannockburn(1314) savaşına kadar.Bu savaşta Robert Bruce İngiliz süvarilerine karşı etkin bir şekilde savunma yapabilmişti.Nasıl mı başarmıştı?Piyadelerine daha uzun mızraklar vererek.


11.yy ait bir geçiş kılıcı

Avrupa’da gönderli silahlara karşı yalnızca gönderli silahlarla mücadele edilebileceği gerçeği ortaya konulmuş oluyordu.Bu aslında savaş taktiklerinin kesmekten , delmeye geçmesiydi.Bu gelişme kendisini kılıçlarda da hissetirecekti.On üçüncü yüzyıldan itibaren kılıçların ucunun inceldiğini , boylarının uzadığını ( 120-130 cm )görüyoruz.Kılıçlarda tasarımın kesmek ve yarmaktan delmeye geçtiğini görmekteyiz.

Bu 120-130 cmlik kılıçlar yaklaşık 2-3 kg ağırlıklara ulaşmıştır.Bununla birlikte delici uç bir şövalyenin zırhını delebilecek yeterlilikte değildi.Bu ince uçlar genellikle zırhın korunamayan eklem yerlerinden hasıma saplayarak öldürme amaçlı kullanılırdı.Nitekim Mike Loades “Weapons that made Britain(Britanya’yı oluşturan silahlar) tv programının kılıç isimli bölümünde yaptığı balistik kil deneyinde ince uçlu uzun kılıç diğer kılıçlardan daha az penetrasyon göstermiştir.Kılıç üstadları klasik yöntemlerle zırhlı bir rakibin kılıçla alt edilemeyeceğinin farkındaydılar.Zırhlı bir hasıma karşı savaşabilmek için o zamanın kılıç üstadları farklı teknikler benimsemişlerdir.Özellikle Hans  Talhoffer kitabında zırhı olmayan bir kişinin zırhlı bir rakibe karşı nasıl savaşılacağını resimli bir şekilde anlatmaktadır.

Kılıçların uzayan boyları onların tek elle kullanımı sınırlandırmaktaydı.Kılıçların iki elle kullanılabilecek şekilde üretildiklerini görüyoruz.Buna rağmen biz bu kılıçlara iki elli kılıçlar demiyoruz. .Bu tabir mızrak boyu olan (1.8 m) olan ve  cermen paralı askerlerce kullanılan ve sadece (buraya dikkat) iki elle kullanılabilen kılıçlar için kullanılmaktadır.Bu kılıçlar kargılı süvarinin ve mızraklı piyadenin delemediği mızrak saflarını yarmak için  kullanılırdı.Elbette bir mızrakla kılıcın savaşı ilgi çekici olsa da konu üzerinde fazla duramayacağız.Yalnızca forlorn hope olarak adlandırılan birlikler tarafından kullanıldığını belirtelim.Bu kılıçlar yaklaşık 40-50 cm lik kabzalara ve 120-130 cm kesici kısma sahip olurlardı.Bu kılıçlar kısa bir dönemde 16 yy da kullanılmışlardır.Rönesans kılıcı olarak sayılırlar ve Oakeshoot’ın tipolojisinde yer bulmamaktadır.


15. yy ait bir iki elli kılıç.196 cm lik bu kılıcın aziz john tarikatı şövalyelerine ait olduğu sanılmaktadır.

İstanbul’un fethiyle beraber ortaçağ son bulmuştur.On beşinci ve On altıncı yüzyıl silahları Rönesans silahları olarak adlandırılmıştır.Bahse konu olan şövalye kılıçlarının gelişimini genel anlamda anlatmaya çalıştık.Elbette ki kılıç kendi döneminde yaşayan bir objeydi ve aslında her kılıç yapıldığı ve kullanıldığı dönemin izlerini taşır.Bir kılıca bakarak tarihi arka planını öğrenebilirsiniz.Bu kılıçların hepsini birebir tanıtmak bu makalenin konusu değildir ve ayrı bir makale yazmayı gerektirmektedir.

Son olarak bu kılıçlarla alakalı ilk tipolojiyi hazırlayan ve onları basitçe sınıflandıran Ewart Oaekshott’tan bahsetmek gereklidir.(Şahsım adına ben çıkarmamız gereken çok ders olduğunu düşünüyorum.)Bu kılıçların pek çoğu balçak ve topuzlarıyla yapıldıkları/kullanıldıkları yüzyıla ait izler taşımaktadırlar.Oaekoshott bu özelliklere bakarak kılıçları bir tipolojiye sokmuştur. Yakın geçmişte Alfred Geibig de bir tipoloji oluşturmuştur ama günümüzün en muteber tipolojisi Oakeshota ait olanıdır.


Geibig'e göre namluların zaman içinde evrimi-Göçler döneminden-geç ortaçağa

Ewart oakeshott 1916 yılında doğmuş ve 2002 yılında vefat etmiştir.Kılıçlara ilgisinin erken çocukluk yaşlarında başladığını ifade etmektedir.Dört yaşındayken amcasının koleksiyonuna ait bir smallsword u (küçük kılıç) eline almıştır.Macera romanları yazarı olan amcası Jeffery Farnol’un etkisi büyük olmuştur.Amcası ona koleksiyonunu temizletmiş ve nasıl bakım yapması gerektiğini öğretmiştir.Amcası vefat ettikten sonra onun koleksiyonunu devralmıştır.İlerleyen yıllarda koleksiyonunu genişletmiştir.Bu dönemler kılıçların nispeten ucuz olduğu senelerdir.Koleksiyonunda kendi türünün son örneği olan ve hepsi birkaç yüzyıllık pek çok örnek bulunmaktadır.O bu koleksiyonu oluşturmaya 1930 lı yıllarda başlamıştır.Koleksiyonunun da yaşı 500 olan pek çok örnek vardır.Bu kılıçların pek çoğu oakeshottın kitaplarında görülebilmektedir.Sonrasında Oakeshott bu koleksiyonu üzerinde çalışmalar yapılması ve gelecek nesillere kalması için kurulan Oakeshott cemiyetine bağışlamıştır.

Oakeshoot çizim eğitimi almış ve çizimci(illustrator) olmuştur.İkinci dünya savaşında donanmaya katılmış.1940-1945 seneleri arasında donanmada hizmet yapmıştır.Savaştan sonra eski işine geri dönmüş ve onbeş sene çalışmıştır.Sonrasında ise ömrünü çalışmalarına adamıştır.

1948 yılında kurucu üyesi olduğu zırh ve silah cemiyeti için ilk çalışmalarını yayınlamaya başladı.Bu sürede hala çalışıyordu.1951 de İngiltere ve Amerika’ da müzeleri gezerek ortaçağ kılıçları üzerine araştırmalar yapmaya başladı ve ömrünün geri kalanını buna adadı.1960 yılında “Silahların Arkeolojisi” isimli ilk kitabı basıldı.Sonrasında ise serbest bir yazar ve çizimci olarak çalışmaya başladı.


Oakeshott'ın şövalye kılıcı tipolojisi

Oaekshoot konuyla alakalı pek çok kitaplar yazmış bilgilerini gelecek kuşaklarla paylaşmıştır.Kılıçları basitçe kategorize ederek kendinden sonraki araştırmacılara yol göstermiştir.Çalışmalarını sadece teorik aşamada bırakmamıştır.Ayrıca zırh giymiş , kılıç kuşanmıştır.Bir ortaçağ şövalyesi ile empati kurmaya çalışmıştır.Onun çalışmaları ciddi çevrelerce kabul görmemiştir.Buna rağmen o araştırmalarına ara vermemiştir.

Günümüzde  Ortaçağ silahları ve Ortaçağ dövüş sanatlarının uyanışında en önemli ilham kaynaklarından birisi olmuştur.
Sağlıcakla...
                                                      Selim ATALAY-Eylül 2011
"Who dares wins"

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #6 : 11 Eylül 2011, 21:18:19 »
Selim bey elinize emeğinize sağlık. Uzun ve bilgi dolu bir çalışma olmuş. İçindeki resim ve çizimlerden de ayrıca faydalandım.  -^b -^b -^b
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Bekir Çankırı

  • Üye
  • *
  • İleti: 503
    • Metal El Sanatları facebook :Bekir çankırı
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #7 : 11 Eylül 2011, 21:25:46 »
Ortaçağ  tarihi  boyunca  ,bronzla   başlayıp  çeliğe  kadar  değişip , gelişen kılıçlar   eşliğinde  çok  keyifli  ve  bir o kadar da öğretici ,  mükemmel  bir  tarih  turu  yaptık  çalışmalarınız  sayesinde  Selim  bey   .  teşekkürler  ve  elinize  sağlık.
"Kendimi kendim yetirdim, kendim ettim kendimi... 
Kendime kendim gerekse; bula, kendim kendimi..."                          
PİRİ REİS

http://bekircankiri.blogspot.com/

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #8 : 12 Eylül 2011, 01:05:50 »
Teveccühünüz için teşekkür ederim.Aslında son kısmın tarih içeriği epey bir boldu.Mecburen ayrı bir çalışma haline gelecek :)

İşin içine girince herşeyi toplamak zor oluyor.Onu da onu da diyerek.Herhalde onlarıda eklesem 30 sayfa olurdu. :)

Aslında gladius için daha fazla resim yükleyecektim fakat bazı resimler çerçeveye sığmadı.İşin açıkcası benimde pek haz ettiğim bir şey değil bu.O yüzden yüklemedim ama link olarak vereceğim.Epeyi bir miktarda makro resim de var.

http://www.romancoins.info/MilitaryEquipment-Attack.html

"Who dares wins"

Mert Topçubaşı

  • Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #9 : 21 Eylül 2011, 14:06:19 »
Selim bey,
Yazınız çok güzeldi, çok teşekkür ederim.
Affınıza sığınarak soracağım, Geibig ve Oakeshott sınıflamalarını gösteren çizimlerde, namlular üzerindeki ikinci çizimler, olukları mı göstermektedir?
İkinci sorum ise Türk kılıçları ve yatağanlar için bu şekilde hazırlanmış bir tasnif var mıdır?
Saygılarımla

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #10 : 21 Eylül 2011, 20:04:39 »
Mert bey,Avrupa örneğindeki gibi kapsamlı bir tasnif bulunmasa  da Osmanlı Türk kılıçları genel Osmanlı sanat ve kültür tarihindeki gibi Erken(başlangıçtan Fatih'e) Klasik (Fatih'ten Lale Devrine) ve Batılılaşma veya Tanzimat devri(Lale Devrinden Meşrutiyete) olarak üç döneme tasnif edilebilir.
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #11 : 21 Eylül 2011, 21:05:35 »
Mert bey evet olukları göstermektedir.Sancar beyin dediği gibi çok detaylı bir sınıflama yok.Gelelim en önemli kısma ne yazık ki düzelt kısmını bulamadım.

Bir  sagada  savaşçı
kılıcını geri alabilmek için tüm zenginliğinin yarısını vaat etmektedir.Yine
aynı    sagada    ise    bir    kılıca 16    adet    sağmal    inek    değeri
biçilmektedir.

Cümlesi yanlış olmuş özür dilerim Laksdela sagasının 13. bölümü ile 30. bölümünü birbirne karıştırmakla kalmamış bir terimi de yanlış çevirmişim. :'( (Aslında terim olduğunu bile yeni farkettim)

Saga Norveçli ünlü bir aieyi anlatıyor.13. kısımda kılıcı kral aileye hediye ediyor.Kılıcın değerinin yarım mark olduğu belirtiliyor.Meğersem mark altın ve gümüş için kullanılan bir ağırlık ölçüsüymüş ve 8 onza tekabül ediyormuş yani kılıc 125 gr altın değerindeymiş.Bu miktar sikkeylede 16 adet sağmal inek alınabiliyormuş.

30. kısımda ise 3. kuşak olan Geirmundur karısını ve beş para bırakmadan çocuğunu İzlanda'da terk edip gitmek istiyor.Bunu tahmin eden karısı sandalla gemiye gece o uyuklarken kılıcı gemiden alıyor ve yerine kızını bırakıyor.Bebek ağlayınca Geirmundur uyanıyor ve gemiden sesleniyor.

Kızını ve paramın istediğin kadarını al.
Kılıcın kaybınını bu kadar mı önemsiyorsun
Şu kılıcın kaybınsa büyük miktarlarda para kaybetmeyi yeğlerdim
Sen bir kılıca sahip olmadığından bana onursuz biri muamelesi yapıyorsun

gibi birşey.İnglizcesi şu:

He told her, "Take your daughter and whatever wealth you want."
She asked, "Do you mind the loss of your sword so much?"
"I'd have to lose a great deal of money before I minded as much the loss of that sword."
"Then you shall never have it, since you have treated me dishonorably."



"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #12 : 09 Temmuz 2012, 18:19:48 »
GECİKMİŞ BİR SEAX YAZISI:



Pek çok dilde sax , scramasax veya seax olarak geçen bu bıçağın ya da palanın hem isminin kökenini hem de orjinini saptamak oldukça güçtür.Aslına bakılırsa bu bıçak tüm Avrupa kullanılmış her milletin kendine bir şey kattığı bir objedir.Modern arkeoloji şöyle bir tanım yapmaktadır:Kuzey İtalya , İskandinavya ve İrlandalı erkeklerin 5yy ile 11yy arasında üzerlerinde taşıdığı uzun bir bıçaktır.Ne yazık ki tamamen şu ulusa aittir diyebilmek oldukça güçtür.Pek çoğu bu bıçakların demirden yapılmıştır bazı örnekler ocak kaynağı ile demir-çelik alaşımı şeklinde yapılmıştır.Bıçakların bazıları oluklara sahiptir kimileri ise bakır , gümüş ,bronz kakmalarla işlenmiştir.Bıçaklar tam kuyruk olarak yapılmışlardır.Genellikle oldukça kalın kuyrukları vardır.Sap malzemesi olarak boynuz , ahşap ve kemik gibi organik materyaller kullanılmıştır.Maalesef günümüze kalan bir kabza örneği olmadığından bu yalnızca tahmindir.

Farklı birkaç adet seax

Bilinen ilk örneği 5.yy ait Frank mezarlarında bulunmuştur.Bıçağın bir günlük kullanım nesnesi olduğu tahmin edilmektedir bununla birlikte kısa kılıç diyebileceğimiz boyutlardaki versiyonları da bulunmaktadır.Bu nedenle bu bıçakları kısa ve uzun olarak ikiye ayırmak mümkündür.Elbette ki tarih içinde farklı kültürler farklı sınıflamalar yapmışlardır.

Genellikle 7.5 cm ile 35 cm namluya sahip modeller kısa seax olarak adlandırılmaktadır.54 cm ile 75 cm uzunluğundakiler ise uzun olarak nitelendirilmektedir.Bununla birlikte bulunan örneklerin pek çoğu 15-25 cm lik namlulara sahiptir.

Sax kullanıldığı dönem içerisinde en yüksek en aşağıya tüm savaşçılar tarafından taşınmıştır.İddia edilir ki tıpkı kılıç gibi bir özgürlük sembolüdür.Bu demir bıçakların savaş amaçlı kullanıldığını pek çok kaynak ifade etmektedir.Bununla birlikte bu konuda ortak bir yargı yoktur.Bazı kaynaklar bu bıçakların bir kısmının ocak kaynağı ile üretilmiş olmasından dem vurarak seax’ın kılıcın ucuz bir alternatifi olduğu iddia etmektedir.Elbette bir seax kılıçtan daha kısa sürede imal edilmekteydi fakat pek tabi kırılmış bir kılıçtanda seax üretebilirdi(şahsi kanaatim.)Pek çok uzman ise aslında kılıcın yanında tıpkı bir tabanca gibi yedek olarak taşındığını iddia etmektedir.Bunu da bu uzun seaxların genellikle iki yüzü keskin kılıçlarla beraber bulunmasına bağlamaktadır.Şöyle bir gerçek var ki 7.yy bu bıçaklar francisca ile beraber en çok kullanılan kesici alet haline geldi.



Kırık Sırtlı Bıçaklar(Broken Back Seax):

Form olarak bu bıçaklar çokça değişmemiştir.Uzalmış , incelmiş vs ana form korunmuştur.Bunun istisnaları sırtı kırık seax modelleridir.Bu bıçakların kesici olmayan sırtında 1/3 veya 3/5 kısmı keskin bir açı ile paralel yüzeye giderdi.Bu bıçaklar genellikle Britanya adasında ve İrlanda’da kullanılmıştır.Sekiz ile On birinci yy. arasında Germenlerce kullanılan bu form Anglo-Saxon formu olarak bilinmektedir.Saxonların ismini Saxdan aldığı iddia edilmekle beraber bu hiç kanatlanmamıştır.Tek bildiğimiz Sax ,seax ya da scramasax eski İngilizcede bıçak ya da kesici alet anlamına gelmektedir.

Thames Nehri Saxı:

Beagnoth’un saxı olarak da bilinen bu bıçak dokuzuncu yüzyıla aittir ve Anglo-saxon orjinlidir.Beagnoth’un bıçağın üreticisi yahut sahibi olduğu tahmin edilmektedir çünkü bu isim bıçak üzerine yazılıdır.Bıçak 1857 yılında araştırmacı Henry J.Briggs tarafından bulunmuştur.Bıçak üzerinde gümüş , bakır ve bronz kakmalara sahiptir.Büyük bir savaşçının prestij silahı olduğu tahmin edilmektedir.Fakat bıçağın asıl önemi bu değildir.Bıçak üzerindeki yazı eski saxon rünleri ile yazılmıştır.Yirmi sekiz harfli rünik alfabenin tüm harflerini içeren yegane örnektir.Bu bıçağa ait bazı sayısal bilgiler.



Beagnoth Seax.

Uzunluk:72.1 cm
Genişlik:3.87 cm
Ağırlık:980 gr
Türü:Kırık sırtlı seax
Materyal:Demir

Seax üzerinde hala tartışmaların devam ettiği bir bıçak/silah.Silah olduğu düşünen bazı araştırmacılar saxın spathanın evriminde bir halka ya da kayıp halka olduğunu düşünmektedir.Her ne kadar ben bu teorinin savunucusu olmasam da bu yazıyı ortaçağ kılıcın gelişimini anlattığım yazıya eklemeyi uygun buldum.



Uzun Seax replica.Üretici Paul chen.Bazı kaynaklarda kife seax olarak da geçmekte

Böyle olmakla birlikte tamamen bu bıçaktan ilhamını almış başka bir bıçak olduğunu biliyoruz.Knife sax denilen formdan türetilmiştir.Bu bıçak bowiedir.James bowie tarafından seaxdan ilham alınarak tasarlanmıştır.Ona göre bir boğuşmada kılıç kullanmak sıkıntılıdır.Av bıçakları ise kısa kalacaktır.Bu nedenle hem itme hareketini yapabileceği hem de yarma hareketi yapabileceği kılıçtan kısa günlük kullanım bıçağından uzun bir bıçak tasarladı. Bununla birlikte aslında Jim Bowie tek bir bıçak değil birkaç bıçak tasarlamıştı.Bu bıçakla bir düelloya girmesi ve bu dövüşten kendi diri hasmı ölü çıkması sonucunda bıçak bugüne kadar uzanan namını elde etti.

James Bowie tipik bir Amerikalı olarak köle tüccarlığından ,arazi spekülatörlüğüne ,devrimcilikten askerliğine kadar pek çok şeyi yapmıştır.Hayatını merak edenler araştırabilir.Bowie kendi adıyla anılan bu bıçakların ününü göremedi gerçi 40 yaşında Alamo savaşında ölmeseydi bile ne kadarını görebilirdi bilinmez.

Bugün Bowie tıpkı bir 1911 gibi milli bir Amerikan silahı haline getirilmiştir.
"Who dares wins"

Selim Atalay

  • Üye
  • *
  • İleti: 67
Ynt: Ortaçağ Şövalye Kılıcının Tarihi Gelişimi
« Yanıtla #13 : 23 Ekim 2012, 11:15:14 »
Yukarıdaki yazıyı yazarken bazı gazetelerde Vikinglerin gerçek dımışki çelikleri kullanmış olduklarını okumuştum.Viking kılıçlarının metalurjisi üzerine çok detay bir araştırmam yoktu.Bunu umursamadım.Çünkü aynı gazeteler hafif meşrep magazin haberleriylede karşıma çıkmıştı.

Aslında elimde Alan Williams'ın "Bazı viking kılıçlarının üzerine metalurjik çalışmalar" isimli makalesi elimde vardı.Söz konusu 64 sayfalık makalenin ben yalnızca rakamlarına , karbon içeriklerine bakmıştım.Aslında herşey makalenin giriş kısmında yazıyordu.(Bu okuma kısımlarını iş çıkışı yaptığımdan olsa gerek.O ara 12-8 çalışıyordum- yazma kısımlarını ise gece yapıyordum.Bakar körlüğümün mazereti var efenim.)

Çalışma üzerlerinde çok tanımlayıcı bir isim olan Ulfbert yazan kılıçlar üzerineydi.Ulfbert her kimse (ki hala kişi mi atölyemi bir ailemi olduğu bilinmemektedir.) yaptığı kılıçlar o zaman üretilen tüm Viking kılıçlarından üstün metalurjik özelliklere sahipti.Üzerlerindeki aşınmaya rağmen bu kılıçların pek çoğu tek parça idi ve yüzde 0.7-0.9 karbon içeriklerine sahipti.Aynı değer normal viking kılıçlarında 0.3 ile 0.55 arasındaydı.

Alan Williams çalıştığı bazı Ulfbert lein sıradan Viking kılıçları ile aynı metalurjik özellikte olduğunuda gözlemlemiştir.Vardığı kanı bunların üzerlerine Ulfbert ismi yazılarak üretilmiş kopya kılıçlar olduğu yönündedir.Ulfbert kılıçları O zaman hristiyanlığın yayılmaya başladığı Frank krallığında üretilmişti.Frank kılıçlarına ilginin çok olduğunu ama Vikinglere satımının yasak olduğunu biliyoruz.Gerçek kılıçlar kaçak getirilmekteydi bu dönemde bu çeşit kopyalar çıkmış olmasını anlamak güç değil.

Bu kılıçlara yönelik olan sorularımın cevaplarını yakın zamanda çekilmiş bir belgesel açıklıyordu.İzlemekten keyf alacağınızı umuyorum.Ben çok keyif aldım hatta şu şekilde izledim denebilir  :'(

Belgeselimizin ismi Secrets of the Viking Sword.Ben internetten indirdim ama youtube da tam versiyonu mevcut.

Linki: Secrets of the Viking Sword (2012) full

O eski doğu masalında ki gibi aslında araığım cevaplar evimin bahçesindeydi ve onu bulabilmem için bir yolculuk yapmam gerekirdi.Cevabın orta asya kaynaklı Türk çeliği olduğu Alan Williams'ın makalesinde yazıyordu.Makalenin ne kadar gerçek olduğunu ise belgesel ortaya koyuyor.

Alan Williams'ın ilgili makalesisi için arama motoruna "
a metallurgical study of some viking swords " yazmak yeterli
"Who dares wins"

 

Her Hakkı Saklıdır © 2007-2024 cebehane.com
SMF 2.0.15 | SMF © 2017, Simple Machines
RSS WAP2