Silahhane açıldı....!  (31088 defa okundu)

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #15 : 16 Eylül 2011, 00:29:36 »
Arkadaşlar dayanamayıp bugün yeğenimi de alıp Topkapı Sarayı'na gittim. Çocukluğumdan beri Akeri Müzeden sonra en çok ziyaret ettiğim 2. müzedir ancak 2 yıldır gitmemiştim; yeni silahhane de vesile oldu.

Öncelikle yukardaki hasbihale de atıf yaparak söyleyeyim Saray'ın tamamında resim çekmek artık yasak olmuş. Türkiye'de gezdiğim müzeler içinde resim çekmenin tamamen yasak olduğu ilk müze burası. İnşallah Kültür Bakanlığı bu uygulamayı diğer müzelerine de uygulamaz. Fotoğrafın esere zarar vermesi kesinlikle mümkün olmadığı tabii olduğuna göre herhalde Mergup'un belirttiği maddi sebeplerden bu yasak konulmuş lakin açıkçası bu sebepleri de gerçekçi bulmuyorum. Zira bir eserin fotoğrafını görmekle iktifa edecek insan zaten baştan müze gezmez. Müze ziyaretçisi ya o eseri canlı canlı görmeye gelmiş bir meraklıdır veya turisttir. İçinizde Louvre'a gidip te "Mona Lisa'nın resmini internette görmüştüm" diyip tabloyu görmeyi es geçecek olan var mı? Bilakis eserlerin resimlerini görmek müzeyi ziyaret edip o eserlere isteğini arttırıcı bir unsurdur bence.

Neyse ben size silahhane'den bahsedeyim. Öncelikle, sergininin yeri değişmemiş, Birun avlusunda Divan'ın bitişiğindeki salonda. Ancak içdüzenlemeyle sergi alanı arttırılmış. Eserler daha albenili biçimde sergileniyor. Sergide, daha önce silahhanede sergilenen eserlerin yanısıra bir o kadar da yeni silah var. Eski sergiden bir iki parça da zannederim kaldırılmış. Daha önce sergide olan Memlüklülere ait bazı erken dönem kılıçlar yok mesela.

Alışık olduğumuz üzere sergide bulunan silahlarda bazı ciddi etikletleme hataları mevcut. Özellikle geç dönemde değiştirildiği anlaşılan gümüş armudi başlı kabzalı bir kılıç var. Namlu formu mükemmel 17.yy klasik Osmanlı kılıcı formunda, lakin kılıcın etiketinde 14.yüzyıl olarak tarihlenmiş. Takdir edersiniz ki bunu göründe gözlerim yuvalarından dışarı uğradı zira Fatih'ten bile önce klasik formda bir Osmanlı kılıcı yabana atılır birşey değil. Ama namlu formu açısından doğru olması imkansız. Müze yetkilieri bu sonuca nasıl ulaşmış bilmiyorum ancak büyük ihtimalle namlu kitabesinde silikleşmeden oluşan bir okuma hatası veya başka bir bürokratik hata olduğuna kaniyim.

İkinci çok ilginç durum daha önce de sergide olan ve tüm katalog ve kaynaklarda II.Beyazıt'a ait olarak adlandırılan, kabzaları daha sonra S balçak ve el siperli olarak değiştirilmiş birbirinin eşi iki kılıçla ilgili. Bunlar yeni sergide birbirinden ayrılmış ve biri II.Mehmed'e diğeri (yanlış anımsamıyorsam)Abdülmecid'e ait olarak etriketlenmiş. Kılıçlar namlu formu olarak klasik ile erken arasında, klasiğe çok yakın duruyorlar bu açıdan Beyazıt dönemi bana mantıklı geliyor. II.Mehmed ve hele de Abdülmecit gibi geç döneme ait olmaları kesinlikle mümkün değil, tornadan çıkmış gibi birbirine eş olan ve kesinlikle aynı ustanın elinde çıktığı belli olan iki kılıcın birbirinden farklı dönemlere ait olması da olası değil. Tahminimce bu klılıçlar daha sonra adıgeçen padişahlar tarafından kullanıldı ve belki de bu padişahlar adına yeni tarihli kitabeler nakşedildi, bu durum geç dönem elsiperli kabzalar ile de birleşince küratörler yanıldı.

Bir de tabi eskiden beri sergide olan asimetrik namlulu kısa bir tür satır var ki evvel beri "cellat palası" olarak etiketlenir. Kabzası Avrupa av kılıçlarını andıran bu satırın hiçbir şekilde Türk olmadığına, cellatlıkla da alakası olmadığına iddiaya girerim. Ki zaten o acayip küt uçlu kısacık satırla nasıl kafa kesilir çözebilen beri gelsin. Çok benzer başka bir satırı zannediyorum güney asya silahları içinde görmüştüm, hatırlayabilir veya bir benzerini bulabilirsem  iki resmi yanyana koyup sizlerle de paylaşacağım. Böylece bu cellat palası efsanesi de belki sona erer.

Bir de şu müzelerimizdeki "tören silahı" yakıştırması modasından bir kurtulsak çok sevineceğim. Bu tamamen günümüz araştırmacılarının icadı olan bir yaftalamadır. 21.yüzyılın anlayışı ile düşünen bir araştırmacı bir silaha bakıp onu biraz fazal süslü bulursa, veya kullanış şekline aklı kesmezse hemen "tören silahı" damgasını vuruverir. Özellikle de söğüt kalkanlar için kullanlır bu yafta.Halbuki minyatürlerdeki savaş sahnelerinde binlerce defa görülmelerini saymasak bile, günümüzde askeri sanatlar üzerine pratik çalışmalar yapanlar( yani eline kılıcı, kalkanı, oku yayı alıp deniyenler) bu çelik göbek etrafına ibrişim sarılı söğüt dallarında yapılan kalkanların darbeye karşı ne kadar mukavim olduğunu bize bildiriyor.Süslü kılıçlar için de söyleyeceğim "Osmanlının kılıcı süslü de olsa keser" olacaktır.

Bu saydıklarım dışında sadakların yay kılıfı adıyla etiketlenmesi gibi birkaç ufak tefek kusuru da saymazsak sergiyi beğendim. Daha önce resimlerini gördüğüm ama bizzat göremediğim Fatih'e ait ikinci kılıcı da inceleme şansım oldu. Meşhur yazılı kılıcın namlusu daha dar ve daha hafif, sade bir kopyası gibi bu kılıç, selçuklu minyatürlerindeki kılıçlara da birebir benziyor ve Fatih'in asıl meşhur kılıcı ile birlikte bize Osmanlı öncesi Türk kılıçlarının formunu haber veriyor adeta . Bu iki kılıcın ve yine sergideki enli meçin aynı ustanın elinden çıktığı belli. Bu kılıçlarda koftkari hattın nerdeyse kabartma halinde olmasına da hayran kaldım. Serginin bir güzel yanı da kılıçlara çok yakından bakabilecek şekilde vitrin düzenlemesi yapılmış ve çok iyi aydınlatılmış olması. Böylece namlu yüzeylerini de ayrıntılı olarak inceleme fırsatım oldu. Kılıçların çoğu ayna perdahlı olduğundan yüzeylerinde bir harelenme görmem mümkün olmadı ancak bir kılıçta nefis hareli dımışkiye, birkaç kılıç ve yeşim kabzalı bir Babürlü kamasında çok güzel polat bezekleri görebildim. III:Selim'in çift hilal kabzalı ilginç palası ve ilk defagördüğüm Kanuni'ye ait bir meç de sergilenenler arasındaydı. Eğri kılıcı diğer tüm silahların üstünde tutarım ama nerdeyse uzun bir süngüye benzeyen,üçgen kesitli, kendine has çok ilginç balçaklı bu meç de ilgimi çekti. Avrupa'da rapierin, smalsword'un esamesi okunmazken çok pratik ve özgün bir formda yapılan bu hafif ve zarif saplama silahları ayrıca bir inceleme konusu olmalı.

Sergide klasik ve geç dönemlere ait zırh takımları da var. Daha önceki sergide orta bölümde manken üzerinde iğreti duran birbirine eş iki zırh bu sergide çok zarif biçimde sergileniyor. koçakların içlerinden aynaların birleşme yerlerine kadar ayrıntılı inceleme imkanı veriyor. Çömelip miğferlerin içlerinde yastık var mı diye bakmaya çalışırken biraz komik duruma düştüm ama değidi. Biçok miğferin içinde kırmızı kadife astar var. Bazılarının içindepamuk dolgu yastık bulunuyor(bir miğferin yastığı yırtıktı ve içinden pamuk sarkıyordu) Bir diğer miğferde kırmızıya boyanmış pullu bir maddeden bir astar gördüm, bir tür balık veya sürüngen derisi idi zannımca. III:Ahmet'in geç döneme ait yekpare aynasız örme zırhı da sergiye yeni giren başka bir eser. Ayrıca sergide İran külahüd miğferleri ve dönen platform üzerinde İrani bir cahar ayna zırh da bulunuyor. Cahar aynaların iç kısımları yine dolgu astarlı.



Sergide ayrıca bir de hologram odası var. Burda bir levent, bir sipahi ve bir yeniçeri arz-ı endam ediyor. Sipahi ok atıyor. Yeniçeri alaybozan tüfeğini doldurup ateş ediyor ve levent piştovunu doldurup yatağanını havada savuruyor. Çocuklar ve büyükler için izlemesi eğlenceli.

Silahhane sergisi dışında Hazine içinde Kanuni'ye ait ve balçak üzeri süslemeleri ile meşhur bir başka kılıç ile yine Kanuni'ye ait Ahmet Tekeli imzalı meşhur yatağan görülebilir. Tekeli yatağanın ilk kez canlı canlı görmüş oldum. Nerdeyse bir saldırma denebilecek kadar kısa olması ilginç geldi. Üstündeki saz üslubunda nefis rölyef (ejderha ile simurg mücadele sahnesi) ve koftkari bezeme müthiş.

Çıkışta müze satış mağazasına silah kataloğunu sordum ama henüz çıkmadığını söylediler. Umarım yakında çıkar. Şu "14.yy." kılıcının kitabesini çok merak ediyorum doğrusu.
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Mergup Özkan

  • Üye
  • *
  • İleti: 452
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #16 : 16 Eylül 2011, 10:15:14 »

Bir de tabi eskiden beri sergide olan asimetrik namlulu kısa bir tür satır var ki evvel beri "cellat palası" olarak etiketlenir. Kabzası Avrupa av kılıçlarını andıran bu satırın hiçbir şekilde Türk olmadığına, cellatlıkla da alakası olmadığına iddiaya girerim. Ki zaten o acayip küt uçlu kısacık satırla nasıl kafa kesilir çözebilen beri gelsin. Çok benzer başka bir satırı zannediyorum güney asya silahları içinde görmüştüm, hatırlayabilir veya bir benzerini bulabilirsem  iki resmi yanyana koyup sizlerle de paylaşacağım. Böylece bu cellat palası efsanesi de belki sona erer.

Aciklamalarin icin sag ol Sancar,

Merakim bir kat daha arti dogrusu....yakin zamanda gitmek lazim -^b :D :D

Ama söylemeden edemiyecegim, bence "cellat palasi" efsane olmiyabilir, cünki bundan 1 sene kadar önce yakin bir dostum olan bir Antikaci altaki resimleri göndermisti.
Not: Görülen bu Parca Isvicrede bir Özel Kolleksiyoncuda diye anlatmisti yanilmiyorsam..... sen ne dersin ? Dogrumu / yanlismi ?
'' Bu bıçağı kıl mübarek ey kerim-i la-yezal,
Sahibine verme ya Rab ömrü oldukça zeval,
Bıçak elde gerek dilde sübhan, Kadem bastı bu cihan...''

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #17 : 16 Eylül 2011, 11:31:06 »
Mergup, çok ilginç bu resimdeki silah kabzasının biraz değişik olması dışında Topkapı'daki örneğe çok benziyor. Ve form olarak bu resimdeki palanın kafa kesmek için ideal olduğu aşikar. Lakin bu palanın aksine sergideki örneğin namlusu o kadar kısa ki insanın kafa kesmek için kullanılacağına inanası gelmiyor. Kabzasının da değişik oluşu yüzünden, acaba daha sonra namlu kısaltılmış ve yeniden kabzalanmış olabilir mi diye şüphe ettim şimdi.
Her halukarda bu harika cellat palası resmi için sağol ;)
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Mergup Özkan

  • Üye
  • *
  • İleti: 452
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #18 : 16 Eylül 2011, 11:39:19 »
 ;) :D :D
resim yerini ve degerini senin anlamda bulduysa ne mutlu bana..... ;)
'' Bu bıçağı kıl mübarek ey kerim-i la-yezal,
Sahibine verme ya Rab ömrü oldukça zeval,
Bıçak elde gerek dilde sübhan, Kadem bastı bu cihan...''

Yaşar Burak Uslu

  • Üye
  • *
  • İleti: 27
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #19 : 16 Eylül 2011, 12:38:25 »
Bekir bey ,
Ben canı gönülden , bedava o depoda temizlik yapmaya razıyım velev ki izin vereler...

Mert Topçubaşı

  • Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #20 : 22 Eylül 2011, 01:01:04 »

Bahsi geçen katologda eser artık cellat palası olarak değil, sadece "pala" olarak tarif edimiş. (sayfa: 131)
Forumdaşlar, silah seksiyonun sorumlusu Ahmet Ayhan bey ile tanıştım. Eğer arzu ederseniz, buradaki yazışmaları kendisine iletebilirim.
Eminim dikkate alacaklardır.
Saygılarımla

Mert Topçubaşı

  • Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #21 : 22 Eylül 2011, 01:05:19 »
Yukarıdaki palanın toplam uzunluğu 60 cm olarak bildirilmiş.
Kabzadaki aslanbaşı formu pek Osmanlı değil midir acaba?
Saygılarımla

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #22 : 22 Eylül 2011, 17:32:20 »
Mert bey kabza başının hayvan formunda olması da olmak üzere kabzada genel olarak ciddi bir Avrupa etkisi mevcut, büyük ihtimalle 19.yy gibi geç bir dönemde yeniden kabzalanmış olabilir. Mergup beyin gönderdiği resmin de ışığında bu kılıcın namlusunun kısaltılmış veya kırılmış ve daha sonra yeniden kabzalanmış olması ihtimali üzerinde duruyorum.
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Mert Topçubaşı

  • Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #23 : 22 Eylül 2011, 17:59:33 »
Böyle bir restorasyonu tespit edecek tecrübede değilim ama kısmet olur da bu parçaları inceleyebilirsem, paylaştığınız ihtimal üzerine parçaya farklı bir gözle bakacağım.
Saygılarımla

Mert Topçubaşı

  • Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #24 : 22 Eylül 2011, 18:33:44 »
Aklıma bir soru daha takıldı: Bu palanın kutusunun (kın diyemiyorum, menteşeli bir kutu) incelenmesi ile tarihlendirilmesine katkıda bulunabilecek arkadaşlar var mıdır?
Eğer tahmin ettiğiniz gibi 19.yy'da tekrar kabza takılmışsa, kutusu da aynı tarihte yapılmış olmalı.
Ben bu tür bir pala kutusuyla ilk defa karşılaşıyorum. Katalogdaki fotoğrafta daha iyi resimlenmiş: kutuyu belinizde taşıyabiliyorsunuz.
Ya da kutunun yapılış şeklinden, kullanılan malzemeden veya kullanılan dikişlerden bir tarihleme yapılabilir mi sizce?
Saygılarımla

Eylem Cengiz

  • Üye
  • *
  • İleti: 486
    • Eylem Cengiz - Günlüğüm
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #25 : 22 Eylül 2011, 23:36:47 »
Bizimkiler de seviyor hayvan formlarını. Cizre ulu cami kapı kolu aklıma geldi şimdi bu palayı görünce...

Bir de bunun mağlup bir komşudan ganimet olma olasılığını incelemek gerek. İran, memlük ya da sair menşeili olması da mümkün
Eylem Cengiz

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır." Bertrand Russel

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #26 : 23 Eylül 2011, 00:44:38 »
Hayvan üslubu Türklerde özellikle de metal işçiliğinde çok eskiden beri görülmekle beraber aslan başlı burgu motifli pirinç kabza gayet neo-klasik bir etkiyi haber veriyor Eylem. Yabancı kökenli olma ihtimali üzerinde ben de duruyordum hatta buna çok benzer bir Güney Asya silahı görmüştüm lakin Mergup'un gönderdiği diğer cellat palası resmi de şüpheleerimin yönünü değiştirdi doğrusu.

Mert bey kutu yahut kın benim de ilgimi çekti. Kabza ile aynı döneme ait olmadığını sanıyorum zira sizin resimde ışık vurduğu için tam belli değil ama ağızlık üzerinde haçvari balçağın dikey kolu için oyuk var lakin bu dikey kol kabzada bulunmuyor. Ayrıca çamurluk ve ağızlık madeni parçaları Klasik Osmanlı formunda palmetler halinde yapılmış olması da kabza ile üslup birliği içinde olmadığına işaret ediyor.

Her halükarda çok muammalı bir eserle karşı karşıyayız.  ;)
« Son Düzenleme: 23 Eylül 2011, 00:52:16 Gönderen: Sancar Özer »
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Mert Topçubaşı

  • Üye
  • *
  • İleti: 21
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #27 : 23 Eylül 2011, 09:58:36 »
Seksiyonun sorumlu Ahmet beye bu yazışmamızın linkini verdim. Kendisi bir yandan silah seksiyonu ile uğraşırken diğer yandan sayısız teferruatla da meşgul birisi (saydılar, aklımda tutamadım bile). Kendisi de okuyacaktır ve yorumlarınızı dikkate alacaktır diye düşünüyorum.
Bu parçanın hikayesini öğrenebilmeyi isterdim doğrusu :)
Saygılarımla

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #28 : 06 Kasım 2011, 05:36:04 »
Daha önce burada konuştuğumuz için başka başlık açmaya lüzum görmedim. Şu "cellat palası" konusunda ne zamandır aradığım resmi buldum ve sizlerle paylaşmak istedim. Maalesef resmin orjinini not etmemişim ama haturladığım kadarıyla ya Güneydoğu Asya ya da Sahara altı Afrikasına ait olması lazım. Namlusunun Topkapı Sarayında bulunan ve Mergup'un fa paylaştığı resimde gördüğümüz, ve cellat palası olarak tarif edilen silahla birebir aynı olması açısından çok ilginç:
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Silahhane açıldı....!
« Yanıtla #29 : 06 Ocak 2012, 20:56:15 »
Ne zamandır aklımda ama bugüne kısmetmiş bizim "cellat palası"nın aslı olan ve yukardaki mesajımda resmini gönderdiğim kılıç türünün orjinini yazayım dedim: İşbu silah Kuzey Doğu Hindistan'ın Assam ve Nagaland bölgesinde yaşayan dağ kabilelerinin, ve dahi Burma(Myanmar)nın Kachin halkı tarafından kullanılan "Naga Dao" imiş. Büyük ihtimalle Babürlüler üzerinden Osmanlı'ya hediye v.s. olarak ulaştı, daha sonra muhtemelen geç yüzyıllarda namlu kırıldığı için veya başka bir sebepten kısaltılarak bugünkü madeni kabza takıldı. Ve Allah bilir kimin yakıştırmasıyla "cellat palası" olarak tanımlandı.
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

 

Her Hakkı Saklıdır © 2007-2024 cebehane.com
SMF 2.0.15 | SMF © 2017, Simple Machines
RSS WAP2