Bıçakçılık Terimleri  (121378 defa okundu)

Emre Kipmen

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 456
    • Bıçak Albümüm:
Bıçakçılık Terimleri
« : 09 Eylül 2009, 12:10:16 »
Sizin çok değerli fikirlerinize danışmak istiyorum, bazı terimlerin yerine tam olarak ne koyacağımı bilemiyorum. Yeni bir web sitesi açmayı düşünüyorum, genel olarak bıçakçılığı ve kendi üretim tekniklerimi anlatan öğretici bir site hayalim var. Ancak bildiklerim tamamen ingilizce kaynaklardan kaynaklandığından terimler Türkçeleştirmek bazen çok zor oluyor.
Takıldığım terimlerin bazıları:


Bolster: Tam türkçeye yastık/minder/payanda olarak çevrilebilecek bir terim ancak hiç biri bıçakçılık terimi değil. Yumuşak veya kırılgan kabza malzemesini önden gelecek darbelere karşı korur ve bıçağın dengesini ayarlar.

Guard: Aslında kılıç ve silahlarda siper olarak kullanılıyor sanırım, ama  çok emin değilim.

Tang: Kabza malzemesinin üstüne tutturulduğu, bıçak çeliğinin arka tarafı.

Ricasso: Aslen bir kılıç terimidir, ancak bıçaklarda da çok önemli bir kavramdır. Ağız eğiminin başladığı nokta ile "bolster" veya "guard"ın arasındaki alan. Bıçağın esnekliğinin namlunın ağız açıklığı ile sınırlanmasını sağladığı gibi bıçağın estetik görünümü açısından ve darbe dayanımı ve denge açısından çok önemlidir.

Grind: Çok önemli ve çok basit bir terim ama maalesef bunun yerine bir terim türkçe bulamadım, ağız açısı diyorum genelde ancak bunu daha iyi karşılayan bir sözcük ver mı bilmiyorum. "Zero grind" sıfır ağız olarak çevirdim, "hollow grind" iç bükey ağız, "convex" grind dışbükey ağız diye çevirdim. Ne dersiniz, doğru mu çevirilerim.

Başka bir sürü terim var çeviremediğim, siz üstadlara danışmak istedim. İşte kısa bir liste:

Quillon,
Plunge,
Lanyard,
Pommel,
Tsuba,
Habaki,
Choil,
Swage,
Clip,
Liner (liner lock),
Peen,

ve daha bir sürüsü,
şu anda zamanım dar yazamadım, ancak eğer ilgilenilirse konu ile daha soracaklarım var...
Teşekkürler...

Kayahan Horoz

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 228
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #1 : 09 Eylül 2009, 18:12:40 »
Emre Bey, tam da terminoloji meselesinin yeniden gündeme geldiği bir sırada açtığınız bu yeni konuyu, tüm arkadaşların katılımıyla genişleyebilmesi için "Genel Konular" bölümüne taşıdım.

Bahsettiğiniz terimlerden bazıları Türkçe literatürde mevcut, geleneksel olarak Batı formuna özgü olan bazılarının ise Türkçe karşılığı bulunmuyor.  Benim bildiğim kadarıyla:

Tip / Point: Kılıçta "yalman" deniyor, bıçakta "uç" demek daha doğru olabilir belki.

Spine: Kılıçta "sırt" deniyor, bence bıçakta da aynı sözcük kullanılabilir.

Blade: "Namlu". Eski kaynaklarda, metal gövdenin bütünü için "taban" sözcüğü de kullanılmış.

Handle: "Kabza".

Front/Rear Bolster: Geleneksel olarak Türk formuna ait olmayan bu parçalara, basitçe "ön/arka yastık" desek?

Guard: Kılıçta "balçak" deniyor, geleneksel olarak Türk bıçaklarında bu parça bulunmuyor.

Pommel: "Kabza başı".

Tang: "Pırazvana".

Grind: Sözcük anlamından ("taşlamak") yola çıkarak, "içbükey taşlama" - "içbükey taşlanmış" şeklinde ifade edilebilir.  Sizin kullandığınız "içbükey ağız" terimi, aslında "concave edge" (yatağan gibi) karşılığıdır.

Ricasso, Front/Rear Quillon: Bu parçalar da geleneksel Türk formlarına ait değil, yani Türkçe karşılıkları yok. Ya fikir birliğine varacağımız Türkçe karşılıklar türeteceğiz, ya da gerektiğinde tanım kullanacağız ("Ricasso" için "balçak ile yalım arasındaki kısım" gibi).


Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #2 : 09 Eylül 2009, 19:46:28 »
bir ek yapayım ingilizcede "tang" olarak bilinen ve namlunun kabza içinde kalan kısmına Türkçede kuyruk denir.
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Eylem Cengiz

  • Üye
  • *
  • İleti: 486
    • Eylem Cengiz - Günlüğüm
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #3 : 09 Eylül 2009, 21:36:33 »
...
Grind: Sözcük anlamından ("taşlamak") yola çıkarak, "içbükey taşlama" - "içbükey taşlanmış" şeklinde ifade edilebilir.  Sizin kullandığınız "içbükey ağız" terimi, aslında "concave edge" (yatağan gibi) karşılığıdır.
...

İç bükey ve dış bükey yerine çukur ve tümsek de denilebilir.
Eylem Cengiz

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır." Bertrand Russel

Emre Kipmen

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 456
    • Bıçak Albümüm:
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #4 : 09 Eylül 2009, 22:30:30 »
Teşekkürler beyler,
Özellikle "Balçak", "Taşlama", kuyruk terimleri gerçekten tam yerinde oldu. Diğer terimlerde ise sanırım orjinal kalimeleri kullanmaya devam edeceğim bir alternatifini bulana kadar...

Araştırmam sırasında bir kitabın bahsi geçiyordu: SİSKAV (Sivas İli Sanat Kültür ve Araştırma Vakfı) yayınlarından Dr. Doğan Kaya ve Uğur Mesci'nin hazırladığı bir kitap: Sivas'ta Bıçakçılık... Onu internette buldum. İlginize sunuyorum: http://dogankaya.com/fotograf/sivasta_bicakcilik11.pdf

Türkiye maalesef bıçakçılıkta çok geri kalmış bir ülke (bırakılmış mı demeliyim). Hala çifte su vermeyi ya da kaba zımpara üzerine direk polisaj çekmeyi, bıçak çeliği olarak  4140 gibi orta/düşük karbonlu çelikleri kullanmayı düşünebiliyoruz. Çeliği döverek daha sert yapabildiğini düşünebilecek zanaatçılarımız çoğunlukta. Hadi imkanımız yoktu, babadan öğrendiğimiz bilgilerle birşeyler yapmayı sürdürdük, hiç mi merak etmedik, araştırmadık, deney yapmadık, mitoslardan kurtulup gerçekten sanatının özü olan çeliği öğrenmedik... Üzgünüm, bana kızabilirsiniz ama merak etmek bile lüks oldu memleketimizde.

Bana soru soran bazı arkadaşlarımız oldu özel mesajla, ben reddettim soruları özel mesajla cevaplamayı, bu soruların ve cevapların hepsi tamamen forumda herkese açık, konuya meraklı olan herkese ibret olabilmeli. Ancak soruların forumda açık olarak sorulmaması beni çok üzdü. Oysa anlatacak ne kadar çok bilgim vardı...
Her neyse, forum hiç de ümit ettiğim gibi canlı değil, eminim insanımız çok meraklı ancak sorma ve araştırmaya gelmiyor anlaşılan. Bir bir avuç insan devam edelim merak etmeye, tartışmaya, eminim bir süre sonra insanlar utangaçlıklarını atacaklardır üzerlerinden. Bu sanat benim kanım, canım, ülkemde bu sanatın mitoslara ve cahilliğe kurban olduğunu görmek istemiyorum...
Evet herşeyden önce terminoloji o zaman. Ancak terimlerimizi bazı şeylerden kurtarmak da zorundayız. Örneğin su verme'nin yerini "sertleştirme" terimi alsa çok mutlu olacağım, ama ne mümkün. Su ısıl işlemde en nadir kullanılan maddedir aslında...

Bu şekilde forumu meşgul etmeye devam edeceğim, kusuruma bakmayın, yıllardır Türkçe bir bıçakçılık konusunda tartışma ve fikir alışverişi yapmamıştım, açlıkla saldırdım :) :)

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #5 : 10 Eylül 2009, 01:20:55 »
Aslında bıçakçılıkta dünyanın en önde giden ülkelerinden  biriydik. Ne de olsa gelenksel el sanatlarımzdan en önemlilerinden biri bıçakçılık. ancak 1960lar ve 80lerden sonraki yasal engellemeler bu geleneksel sanatımızın pazarının yokolmasına, teknik bilgiler ve kültürün babadan oğula, ustadan çırağa geçememesine ve maalesef yokolmaya yüz tutmasına neden oldu. Japonlar gibi devletin korumasında, desteğinde ve kalite kontrolü içinde devam ettirilseydi bugün Türk geleneksel demircilik sanatı dünyada çok önemli bir yerde olurdu. Yine de çağdaş üretim noktasında henüz zayıf kalsak da milattan öncesi tarihlerden 19.yy. sonu ve 20.yy. başına kadar olan demirciliğimiz dünyada hala geniş biçimde tanınmakta ve takdir görmekte.

Güncel üretimin ise kültürel kesintiyi aşarak geleneksel teknik, bilgi, görenek ve usule ulaşacak, bunları güncelleyecek, yeni teknolojilerle harmanlayarak geleneksel Türk bıçak ve kılıç formlarında üretim yapacak teori ve pratiğe hakim ustaların üretim yapmaya başlamasıyla kısa sürede hakettiği yere geleceğine inanıyorum. Bu forumda eserlerini gördüğümüz ustalar beni bu konuda ziyadesiyle ümitlendiriyor.
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Kayahan Horoz

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 228
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #6 : 10 Eylül 2009, 11:03:41 »
Emre Bey,  forumumuz hareketlilik konusunda beklentilerinizi karşılayamamış olsa da, üyelerimizin yazılarınızı ilgiyle okuduğuna emin olunuz. Bize aktaracak çok bilginizin olduğunu yazmışsınız ya, yine de arada nefes almak lazım.  ;D

Yıllarca İngilizce forumları takip ettikten sonra, Türkçe'de sorun yaşadığınız görülüyor.  İzninizle bir düzeltme yapmak istiyorum: "Sertleştirme" sözcüğünü "su verme" anlamında kullanamazsınız, ne Türkçe'de, ne İngilizce'de.  Zira "sertleştirme" İngilizce'deki "hardening" kavramının, "su verme" ise İngilizce'deki "quenching" in karşılığıdır.  Tecrübenize atfen, "hardening" ile "quenching" kavramlarının farklılığı konusunda hemfikir olduğumuza eminim.   ;)

Gökhan Bakla

  • Üye
  • *
  • İleti: 459
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #7 : 10 Eylül 2009, 12:55:40 »
Aramıza yeni katılan arkadaşlar, hoş geldiniz. :)

Emre bey, yaptığınız işler gerçekten güzel ve özen gösterilerek yapıldıkları belli. Yalnızlık konusuna gelince, yıllarca bende bu duyguyu paylaştım ve pek çok şeyi tek başıma yapmak zorunda kaldım. Bu site Türkiye’ de tek ve zaten topu topu 50 kişilik bir topluluğuz.

Sizin bahsettiğiniz yurt dışındaki siteler, binlerce üye ve bu işten para kazanan bir ton ustanın yazılar yazdığı topluluklar. Oradaki hareketi burada bulamamış olmanız sizin hevesinizi kırmasın, bizler elişi bıçakçılığın önünü açma noktasında daha ilk adımları atmaya çalışıyoruz. Aslında şu yasal koşullar içinde adım atmak bile bir suç teşkil edebilir, ama buradaki pek çok usta bunu göze alarak kendi yapımı bıçaklarını sergiliyor ve ben yaptım diyor.

Ayrıca bu site dışında da pek çok kişi bu işleri merak etse de fırsat ve imkânlar elvermediği için burada değiller.

O yüzden emin olun bilgi paylaşımı ve işbirliği çerçevesinde herkes elinden geleni yapmaya çalışıyor. Daha ilk yazılarımda da yazdığım gibi elişi bıçakçılığın Türkiye’de ilerlemesi için bize bu işten para kazanan ve kendini bu işe adamış ustalar lazım. Bir işten para kazanılmıyorsa bu hobiden ileri gidemez.

Eğer sizlerde benim gibi düşünüyorsanız, önümüzdeki en büyük sorunda budur gibi duruyor. Malzeme temin edilir, yer bulunur, günlerce uğraşılıp bıçak yapılır, ama verdiğiniz emeğin karşılığını alabiliyorsanız. Eğer alamıyorsanız bu herkesin hevesini kırar.

Türce bir terminoloji oluşturmamız şart. Benim bu konudaki şahsi fikrim ise eskiden bu topraklarda yaşamış ustalarım hangi terimleri kullanıyorsa bizlerinde o terimleri kullanmamız gerektiği. Onların izinden gittiğimizi söylüyorsak onların kullandıkları terimleri kullanmamız gerekmez mi? Tıpkı Japon ustalar gibi
« Son Düzenleme: 10 Eylül 2009, 13:06:22 Gönderen: Gökhan Bakla »
Yeniliğin en iyisi, çoğu zaman unuttuğumuz geçmişimizdedir.

http://gokhanbakla.blogspot.com/

Emre Kipmen

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 456
    • Bıçak Albümüm:
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #8 : 10 Eylül 2009, 14:24:57 »
Emre Bey,  forumumuz hareketlilik konusunda beklentilerinizi karşılayamamış olsa da, üyelerimizin yazılarınızı ilgiyle okuduğuna emin olunuz. Bize aktaracak çok bilginizin olduğunu yazmışsınız ya, yine de arada nefes almak lazım.  ;D

Yıllarca İngilizce forumları takip ettikten sonra, Türkçe'de sorun yaşadığınız görülüyor.  İzninizle bir düzeltme yapmak istiyorum: "Sertleştirme" sözcüğünü "su verme" anlamında kullanamazsınız, ne Türkçe'de, ne İngilizce'de.  Zira "sertleştirme" İngilizce'deki "hardening" kavramının, "su verme" ise İngilizce'deki "quenching" in karşılığıdır.  Tecrübenize atfen, "hardening" ile "quenching" kavramlarının farklılığı konusunda hemfikir olduğumuza eminim.   ;)

Evet yine gaf yaptım değil mi  :D
Yine haklısınız, yanlış sözcük seçtim. Su verme ve "quenching" aslında ani soğutmayı tanımlıyor. Ancak benim sıkıntı yaşadığım konuyu da anlamışsınızdır herhalde. İnsanımız, hatta maalesef bazı ustalarımız su vermenin gerçekten çeliğe suyu nüfuz ettirmek şeklinde olduğunu, çeliğin su ile demirin bir alaşımı olduğunu, sertliğinin buradan geldiğini sanıyor; ve bu sırf terimin hatası. Terim bize diyor ki herhangi bir demir parçasını elinize alınız, ısıtınız, soya sokunuz, eğer şensınız yaver giderse o parça çeliğe dönüşecektir. Hatta bunu gözlerini koca koca açarak heyecanla sanki bana bir sır gibi söyleyen, yaşı benim yaşımın iki katı ve hayatını sırf demircilikten kazanan demircimizden dinlemiştim. 40-50 yıldır bu işi yapan bir insanın bana elindeki inşaat demirini gösterip, bunu sığır sidiği ve bilmem başka birşeylerle karıştırılmış şekilde "su verince" müthiş bir sertliğe kavuştuğunu idda etmesi ile benim de tepem attı, kusuruma bakmayınız ama sinirleniyorum  >:(
Su verme gibi yine sinirimi attıran bir terim daha var, bu kılıç ve kama gibi aletlerde olan "kan oluğu". Maalesef insanlar oluklu bıçakların insan öldürme üzerine yapıldığını sanıyor. Hatta bu yanlış nosyon kanunumuzda bile yer etmiş... Efendim "kan oluğu" değil o yiv dir ve kan ile alakası yoktur, tamamen yapının daha esnek ve sağlam olmasına ve kılıcın dengesinin hassas olarak ayarlanmasına yarar. Bir bıçağın oluksuz olup da insana saplanıp çıkmaması hikayesi tamamen fasaryadır, öyle birşey olsa idi ekmek bıçağı ile adam öldüremezdiniz. Geri çıkmayan bıçak mitosu aslında kemiğe saplanıp sıkışan bir bıçağın üzerinden türemiştir. Kılıçlar yivsiz olsa idi oldukça kolay bir şekilde kırılırlardı, halbuki yiv bir şekilde yapının inşaatta kullanılan "I beam" denilen kiriş çeliklerindeki gibi yükü ve darbeyi dağıtması mantığındadır..
Bu tip şeyler bıçakçılığın mitoslar, kulaktan dolma bilgiler ile harap olmasına neden oluyor. Terimler ile uğraşırken terimlerin altında yatan problemleri ve inanışları da ele almalıyız demek istiyorum. Eskilerden, atalarımızdan gelen terimleri olduğu gibi kabul etmeden önce sorgulamalı, bazen yanlış anlamaya neden olacak veya anlamamaya neden olabilecek terimlerin yerine eskisini de atarak, öz türkçe daha doğru kavramlarla dolu terimleri getirebilmeliyiz demek istiyorum. Mesela benim için balçak terimini kullanmak çok yeni olmasına rağmen bunu hemen kullanmakta hiç duraksamadım, gündelik dilimin bir parçası haline geldi. Ama bir arkadaşım, akranım atölyeye gelip de beni izlerken ona bir kere bile "su verme" terimini söyleme hatasına düşmedim...

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #9 : 14 Eylül 2009, 04:25:55 »
Forumumuzun üretim ile alakalı alanı Emre bey başta olmak üzere usta sanatkar üyelerimiz sayesinde gitgide gelişiyor. Ben de bu coşkulu halden pay çıkarıp biraz da teori ve arkaplana eğilmenin zamanıdır diye düşündüm ve sahuru beklerken bir iki düşüncemi  yazmak istedim. Konubaşlığı ile de ilişkili olduğu için ve hem de forumda gereksiz bir dağınıklık yaratmamak adına yeni başlık açma lüzumu görmedim.

Malum Türkler demirci bir millettir. Binlerce yılda oluşmuş bir bilgi dağarcığı ve bununla gelen anane, kültür, jargon, terminoloji, görenek ve usul mevcuttur. Ammavelakin 20.yüzyıldan itibaren birçok suni sebep dolayısıyla bu zanaat büyük bir gerilemeye girdi ve maalesef günümüzde geleneksel kültürle aramızda bir uçurum oluştu. Ve bugün demircilik kültürü anlamında yüzyıllardır başka kültürlere ihraç ettiğimiz bu dağarcığı parça parça geri ithal etmek mecburiyeti gibi acayip bir hale düşmüş durumdayız. Terminoloji de teknik de bunun bir parçası. Lakin bu hal içinde köprüyü oluşturan aracı(yani dış kaynaklar)yı mümkün olduğunca çabuk aradan çıkarıp uçurumu doldurmak da bu geri alış sırasındaki bilinçli bir bakış açısı geliştirmeye, algıda seçici,sahiplenici ve biraz da yaratıcı olmaya dayanıyor. Unutmayalım ki yabancıdan kültür devşirmiyoruz; kendi kültürümüzün bir parçasını geri alıyoruz. Şu halde:

1-İlk olarak terminolojide mümkün olduğunca kendi kültürümüzde kullanılan ve kullanılmış haliyle var olan terimleri kullanmaya çalışmalıyız. Merak etmeyin demircilik tarihi nerdeyse Türk tarihiyle yaşıt. Yani eğer son 60-70 yılda çıkan yeni bir teknik, malzeme v.s. mevzubahis değilse mutlaka Türkçede bir karşılığı vardır. Bilinmiyor olması varolmadığı manasına gelmez. Kolay bir iş değil ama kaynak araştırması yapmak, eski literatüre danışmak, sözlük karıştırmak, yaşlı ustalara sormak vasıtasıyla bu terminolojiye tekrar kavuşmak mümkün.

2-Tercümeci bir zihniyetten kaçınmalıyız. Zira yukarıda da belirttiğim gibi terimlerin %95i için tercümeye zaten ihtiyaç olduğunu düşünmüyorum. Mevcut terim kulağınıza yabancı gelebilir ama eğer binlerce yıldır kullanılıyorsa, bunu değiştirmek hiç doğru olmaz diye düşünüyorum. Kaldı ki demircilikte bir çok tekniği keşfeden Türklerdir. Yani büyük ihtimalle o tekniklere ilk isim veren yine biziz. Diğer bir önemli nokta da rahmetli Attila İlhan üstadın işaret ettiği" çağrışım değeri" Bir kelime ne kadar eskiden beri kullanılıyorsa o kadar çok çağrışım değeri vardır. Mesela "çifte su vermek" sulama ve tavlama işlemlerinin yekününü ifade için kullanılan nefis bir terim. Bu iki aşamalı işlemin dünyada birtek bizde özel bir adı olması büyük ihtimalle bunu ilk icad edenin biz olduğunu da gösterir. Bu terim o kadar uzun yıllardır kullanılmış ve katmanlanmış ki demircilik jargonunu dahi aşarak dilimizde günümüzde dahi kullanılagelen bir deyim haline gelmiş. Düşünün neredeyse asırlık bir çınar, binyıllık bir cami gibi bir terim. Şimdi onu kaldırıp yabancı dilden çeviri bi isim suni bir isim uydurmak  Süleymaniye Camiini yıkıp betondan, pimapen camlı, aliminyum kubbeli, teneke minareli çirkin bir mescit yapmakla eşdeğer bence.

3- Tabii son yüzyılda mutlaka birçok yeni gelişme yaşandı ve birçok teknik icadedildi. Bunların geleneksel terminolojide ismi olmayabilir. Bunlar için ise Türkçe isimler bulmalıyız. Ama tercüme ederek değil, yaratarak. Önce söylediğim gibi bunu bir bilim değil sanat olarak ele alın. Kelimelerin anlamları esnektir. Mesela "tavlama" hem demircilikte namludaki gerginliği azaltmak için yapılan işlemin ve hem de av köpeklerini ava alıştırmak için eğitmenin karşılığı olarak kullanılabiliyor. Bu anlam genişleme kapasitesinden, bu esneklikten faydalanın. Modern teknikler de geleneksel tekniklerin gelişmesinde ortaya çıktığına göre yöntem olarak modern teknik isimlerinin türetilmesinde onun selefi olan geleneksel tekniğin isminden faydalanabilirsiniz. Bunları düşünmek, kullanmak size tuhaf gelebilir ama unutmayın bütün terimler birilerinin icadetmesiyle kullanılmaya başlandı. Eğer "bilgisayar" terimini birisi bulmamış olsaydı bugün bu alete kompüter diyor olacaktık. Dikkat ederseniz bilgisayar, "computer"in kelime karşılığı değil, hatta anlam karşılığı bile değil. Sadece bir uzmanın bu alete bakıp ona göre temelde ne iş yaptığını tarif edecek bir kelime icadetmesi mevzubahis. Ve açıkçası bilgisayar bu aleti "computer"den çok çok daha iyi tanımlıyor. Zira dilimiz yapısı gereği böyle kelimeler türetmeye Romanesk Avrupa dillerinden(ingilizce, almanca, fransızca v.s.) çok daha müsait.

4-Yine yukarısı ile bağlantılı olarak, her yabancı terime Türkçe karşılık aramaya çalışmayın. Türk demirciliği ve diğer kültürlerin demircilikleri birbirinden farklıdır. Onlarda olup, bizde olmayan, bizde olup onlarda olmayan birçok şey var. Hepsinin birebir karşılığı olacak diye bir kural yok. Zaten günlük hayatta ve işinizde kullanmayacaksanız karşılık bulmak için de yorulmaya da gerek yok bence, boşverin gitsin.

5- İsim icad ederken olsun, eski terimleri kullanırken olsun özTürkçeci olmayın. Bu işin babası Ziya Gökalp bile:

"Uydurma söz yapmayız,
Yapma söze sapmayız.
Türkçeleşmiş, Türkçe'dir,
Eski köke tapmayız."

diyor "Lisan"adlı  şiirinde. Kaldı ki bir çok terim Arapçe ve Farsça köklerden oluşmuş olmasına rağmen Türkler tarafından icadedilmiş ve  dünyaya maledilmiştir. Ve hatta yabancı kültürler dahi bu kelimelerin kendi imlalarına uydurulmuş hallerini kullanıyorlar. Şu halde neden kendi yaratımızla bağlarımızı keselim?

6-Bu da yukardaki düşüncem ile bağlantılı bir fikir: Dışlayıcı, seçmeci değil sahiplenici olun. Kültürümüz geniş bir coğrafya içinde yaratımda bulunmuş ve bunun izleri değişik milletlerde mevcut. Ve bu kültürler bizim yaratılarımızı gayet geniş bir neseple sahipleniyorlar ve hatta kitabına uydurabilirlerse kendilerine malediyorlar. Şu halde zerre kadar bizim kültürümüzden nasiplenmiş, bizim tarafımızdan geliştirilmiş, kullanılmış herşeyi sahiplenme, kültür dağarcığımızın içine alma hakkına sahibiz bence. Eğer japon Meici dönemi subay kılıcını kendi demircilik kültürünün özgün bir parçası sayabiliyor, Polonyalılar karabelayı, İranlılar şemşiri milli kılıçları ilan edebiliyorlarsa  bizim kökü şudur, başı budur, şurdan beslenmiştir v.s." diye seçmeci davranma hakkımız olamaz bence. Aslında bütün kültür araştırmaları için geçerli ama demircilik özelinde daha da genişliyor bu alan. Zira dünya üzerinde birçok kültürden daha ilerideydik bu alanda ve birçok kültüre bu işi biz öğrettik.

6-Tabi bunu yapabilmek için önce bizim kültüre hakim olmamız icabeder. Bu işe gönülverenlerin, özellikle de sanatkar demirci dostlarımızın teknikler kadar kültürel arkaplanı da araştırması ve mükemmelen hakim olması gerektiğine inanıyorum. Yurtdışında durumun bu olduğuna şahidim. Demirciler doktora tezi yapmışcasına, namlu cw kabza formlarının detaylarını, yöresel nüansları, tarihsel kökenleri ve gelişimi tartışıyorlar. Ülkemizde şeraitn çok daha sıkıntılı olduğunu biliyorum. Türkçe kaynak çok sınırlı, bize hazine değerinde bilgiler verebilecek eski eserlerin çoğu arşiv raflarında çevrilmeyi bekliyor. akademisyenler konuya ilgisiz, müzeler kısıtlı. Yabancı kaynaklara ise ulaşmak ise, dil sorunu aşılabilse dahi, sıkıntılı ve pahalı bir iş. Kaldı ki özellikle Türk kesici silahları konusunda en bilimsel, ciddi yabancı çalışmaları bile son derece önyargılı, çarpıtıcı ve sahiplenici olmaktan kaçınmıyor. Ancak eğer Türk demirciliğini gerçek manada diriltmek istiyorsak bu zorlukları aşmalıyız. Özellikle de asıl sanatkarların Afanesyevo kültüründen 19.yüzyıla değin Türk demirciliğini yalayıp yutmuş olması lazım bence, bir kere daha altını çizmek istiyorum. Zira yaratımı yapacak,sanatı ileri, bir sonraki aşamaya taşıyacak olan onlar.

7- Bu da bizi bir sonraki hususa getiriyor. Kültürü ve sanatı ileri taşıyacak yeni yaratımlar. Yasal ve toplumsal engelleri bir kenara bırakıyorum zira bunlardan konuşmak bir ömür sürer. Ancak benim kanaatimce sanatın bir ileri aşamaya taşınabilmesinin tek yolu ustalarımızın tüm Türk demirciliğini, özellikle de formları, teknikleri, malzemeleri, kültürü, usul, adap, gelenek ve hatta efsaneleriyle artık hücrelerine sinecek kadar iyi hazmetmiş olmaları, bu formları geleneksel teknikleri, malzemeleri ve tüm kültürel arkaplanı ile mükemmelen uygulabiliyor, yani kısacası her açıdan klasik çağda yapılanlar mükemmelliğinde kılıçlar, kamalar, yatağanlar, hançerler, bıçaklar v.s. yapabiliyor olmaları gerekir. Ancak bundan sonra kendi şahsi üsluplarını işin içine katarak sanata bir yenilik getirebilirler.

8- Tüm bu anlattıklarım gerçekleşemeyecek kadar zorlu geliyor biliyorum. Lakin bizdekinden çok daha ölü olan Avrupa demirciliğinin  90lardan itibaren nasıl dirildiğini ve klasik dönemini aşarak yetkinleştiğini görmek bizim işimizin birçok açıdan daha kolay olduğunu düşündürüyor bana. Zira yaşayan geleneğimiz hala var. Evet bayağı ağır darbe yemiş durumda ama hala mevcut. Birçok yerde yaşlı ustalar bölük pörçük de olsa, kulaktan dolma da olsa, bağ bıçağı, balta, orak yapa yapa unutmuş da olsa babadan kalma birçok değerli bilgiyi, tekniği, terimi, ince ayrıntıyı zihninde taşıyor. Yapılması gereken neredeyse bir arkeolojik kazı yapar hassasiyetiyle ve sabrıyla bu bilgileri toplamak ve biraraya getirerek rafine etmek. Forumumuzdaki birçok sanatkar dostumuzun da demirciliği babalarından, dedelerinden öğrendiğini düşündüğümüzde bu o kadar da imkansız gözükmüyor. Kaldı ki birçok geleneksel sanatımız demirciliğimizden çok daha ölü halde iken neredeyse nasıl yapıldığını hatırlayan bir veya iki kişi kalmışken böyle hassas çalışmalarla diriltildi. Türk Tasvir Sanatı buna en güzel örnektir. Süheyl Ünver tek başına 250 yıldır ölü olan bir sanatı diriltti ve bugün neredeyse Levni'yi, Nigari'yi aşan kalitede işler çıkaran yüzlerce sanatçımız var.

9-Tüm bunlar uzun zaman alacak bir süreç. Ve zaten tüm kılıçsever dostlarımızın da aynı fikirleri düşündüğünü, aynı amaçları güttüğünü ve hatta aynı girişimler içinde olduğuna kaniyim. Ancak  önemli bir nokta da sadece pratik ve teknik alanında değil kültür alanında da herkesin eteğindekini dökmesi ve bilgi paylaşması. Birçok husus var ki işin tarihi ve kültürel arkaplanını biraz daha kurcalamış olan vefakat eline hiç çekiç almamış, ocak ve örs önüne geçmemiş olan benim gibi meraklılar istesek de çözemiyoruz, Birçok vakit okuduğumuz destanda, anlatıda, hatıratta demircilikle ilgili bir gize ışık tutacak bir ipucu olduğunun farkında bile olamıyoruz. Bir demirci gözüyle, bir metalürjist gözüyle bunların tetkik edilmesi lazım. Kulaktan dolma bilgilerin anlamlı bütünler halinde biraraya getirilmesi, sonra denenmesi ve içinde hakikat kırıntısı olup olmadığının anlaşılması lazım.

10- Dediğim gibi bu uzun bir maraton ancak hemen yarın nereden başlamalı, ilk adım ne yapmalı diyen bir demirci dostumuz varsa ona "Klasik formlarda üretime ağırlık verin" derdim. Zira Türkiye'de bir Türk demircisi tarafından bir tane dahi olsa bir Türk kılıcı, bir kama, bir hançer, bir yatağan, bir sagir balta dövüldüğü takdirde Türk demirciliği yaşıyor demektir. Böyle bir emek yapacağınız bin tane av bıçağından, et bıçağından, çakıdan, tantodan, maşetten, kukriden daha hayırlıdır, daha değerlidir.

Çok uzun oldu biliyorum ama açıkcası Emre beyin coşkulu mesajları beni de coşturdu. Siz de aynı ruha kapılın diye bir iki de geleneksel silah resmi ekleyeceğim. Belki bir ilham verir siz sanatkar dostlarımıza.  :D

"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #10 : 14 Eylül 2009, 04:29:19 »
Hızımı alamadım ;D
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #11 : 14 Eylül 2009, 04:40:57 »
Devamı da var ;)
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #12 : 14 Eylül 2009, 04:45:44 »
Bıçaklar, kamalar, hançerler, saldırmalar... :D
"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Emre Kipmen

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 456
    • Bıçak Albümüm:
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #13 : 14 Eylül 2009, 12:09:20 »
Sancar Bay, çok güzel bir yol haritası hazırlamış, özellikle zaten var olan köklerimize ve bunların bir şekilde zaten yaşadığına ilişkin vurgulamaları oldukça önemli. Tarihimizin bir dönemi diğerinden tamamen kopmuş gibi görünse de ben eminim ki yine o değerlerimizi yakalayabilecek sanatkarlarımız çıkacaktır....

Bu arada ben o sanatkarlardan değilim  :D Yok gerçekten değilim, çünkü benim çıkış amacım insanların günlük ihtiyaçlarında kullandıkları bıçakların kalitesizliğinden sürekli yakınmalarıydı. Benim buradaki bir misyonum olacaksa bu konuda kafa patlatan insanlara modern teknikler konusunda imkanım ölçüsünde yardımcı olabilmektir. Ben kendime göre bir tarz oluşturmuş bir kişiyim, artık yönelimimi değiştiremem, belki yılda bir bir tane kılıç ya da öyle bir denemem ilerde olabilir ama kullanıma ve insanların gündelik hayatına yönelik olmayan üretimler benim ilgimi pek çekmiyor.

Benim Sancar Bey'in söylediklerine ekleyebileceğim bazı şeyler var. Sanatkarlarımız dededen kalma kültürümüzü yaşatmak için çalışırken keşke dededen kalan yöntemleri, teknikleri biraz sorgulasa. Bilimsel düşünceyi geleneksel Türk bıçak-kılıç sanatına uygulayabilseydik yerimiz çok farklı olurdu.

Elinizdeki çelik Osmanlı dönemi çelik değil arkadaşlar, aynı şekilde ısıl işlem yapamazsınız, elinizdeki çeliği öğrenin, onun üstünde ustalaşın.
O çeliğin ulaşabileceği noktayı, performansı geliştirmeye çalışın.
"Çifte Su vermek" konuları iyidir hoştur ama, lütfen elinizdeki hava çeliğini ya da alaşım elementleri yüksek D2 yada O1 gibi çelikleri kontrollü ısıl işlem fırınında değilde kömür,propan fınınında göz kararı yapmayın. Sonuçta ülkemizde zaten bol bol bulunan kalitesiz bıçaklarımıza bir yenisini kazandırmış olacağız. Lütfen yanık yağ imiş, yok suya bilmemne karıştırılmış soğutma (su verme diyemiyorum hala) maddelerini sorgulayınız. Çeliğiniz tam performansına ulaşmak için belli bir hızda soğumaya ihtiyaç duyar, bunu geciktirmeyiniz, motor yağı yanık yağ gibi yavaş yağlarda bıçağınız ince perlit yapıda olacaktır, yanıltıcı bir sertliğe ve tokluğa sahip o sinsi ince perlit, aaah o ince perlit. Martensiti (çeliğe gerçek sertliğini veren ve hepimizin çok sevdiği arkadaşımız) arasanız ancak eser miktarda bulursunuz o çelikte. Lütfen sağ duyunuzu dinleyin, eğer Türk kılıcı yapacaksanız perdahı ile sertliği ile gerçek bir Türk kılıcı olsun, gerçekten demiri kesebilsin (bunu çok duydum, garipsedim, övünülecek bişey değil ki, tabiiki doğru ısıl işlem görmüş çelik demiri keser, büyütülecek bişey değil, arada bir yaptığım bıçaklarla demir keserek ağzının dayanımını test ediyorum). Eskilerin yaptıklarını gözümüzde büyütmeyelim, çift ağızlı kılıç olabilir, ancak kullanışsızdır. Türk formunda bir kılıç yapmak iyi ama önce bence önce küçük bir bıçağa düzgün kabza yapmayı öğrenelim. Yamuk yumuk pinler, bıçağa tam oturmamış balçaklar yaparak sanatımızı geliştiremeyiz. Dımışki yapmak iyi ama önce düz çeliğin özelliklerine hakim olalım...

Demeye çalıştığım, eskiyi yeniden ayağa kaldırmak için koşmadan önce daha ayağa kalkmaya ihtiyaç var. Bu sanatla ciddi bir şekilde uğraşıp mükemmeli kovalayan kaç kişi var daha, daha çeliğe hakim kaç kişi var bu forumda (ben bile hakimim diyemem, daha denemem öğrenmem gereken bir sürü şey var). Benim tavsiyem formların ne olduğu önemli değil, önce gerçekten pirinç cubuk testini geçebilecek, hadi onu geçtim eğe testini geçecek bıçaklar bile değil, küçük bıçakçıklar filan üretelim. Koşmadan önce yürümek gerek. Şu anda ülkece yere yığılmış, "knock-out" olmuş yatıyoruz. Hele bir kalkalım, çoşmayalım  ;D. İşimiz çok, okumamız araştırmamız, denememiz, şüphe edip kabul etmememiz gerek. Dededen aktarılan bilgi iyidir hoştur ama kulaktan kulağa aktarıldıkça boştur da. Sonuçta büyülü bir iş değil bu alt tarafı çelik, martensitten başka yeni bir yapı mı keşfedeceğiz, hayır, eski kılıçlarımız da martensitti şimdikiler de öyle olmak zorunda. Acaip muhteşem bir kabza malzemesi mi kullanılıyordu? Hayır, bildiğiniz boynuz, ahşap kemik. Ama yaptıkları kılıcın çeliği olması gerektiği gibi martensitti, kabza ile balçak yerlerine tam oturmuştu, ergonomi ve denge tartışılmazdı bile, estetik deseniz o da ayrı birşey, o gravürler, kakmalar, dımışki hareler, telkariler, o işlenmiş kınlar. Peki bunların hangisini düzgün yapıyorsun diye sorarlar adama. Denge konusunu ne kadar çalıştık, daha bırakın altın tel kakmayı, çeliğe düzgün bir yiv açabiliyormuyuz, kendi adımızı estetik bir şekilde işleyebiliyor muyuz? Kabzalarımız ne kadar rahat, ergonomik. 30 -50 yıl sonra hala kabzanın dağılmayacağına kaç kişi garanti verebilir.

Bir de son olarak bir dileğim var:
Polisaj yaptırmayın gözünüzü seveyim, çeliğin tüm güzelliğini kaybediyoruz  :D. Papağan gibi kendimi tekrarlayıp duruyorum...

(bu arada Sancar Bey, dikkat ederseniz bir kaç yarde kendimi zorlayıp o benim terimlerimi kullanmadım, nasıl olmuş  :P , şaka bir yana gerçekten kendimi düzeltmeye çalışıyorum bu konuda)
« Son Düzenleme: 14 Eylül 2009, 12:52:34 Gönderen: Emre Kipmen »

Ejder Uçar

  • Üye
  • *
  • İleti: 26
Ynt: Bıçakçılık Terimleri
« Yanıtla #14 : 14 Eylül 2009, 17:51:57 »
Ülkemizde, el iş bıçakçılığın önünü kapayan yasalar hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan var mı?
Bıçakçılık konusunda iddialı ustalarımız bulundukları yerlerde ( Çanakkale, Sürmene, Sinop, Sivas, Gaziantep...) elişi  bıçak üretimi yapıp yurtiçi hatta bazıları yurtdışına satış yapıyorlar.Bu yerlerdeki ustalarımızın çoğu küçük işletmelere sahip.Sormak istediğim, bu kısıtlayıcı yasalara karşı üretimi nasıl yapıyorlar.?
Ayrıca Gökhan Bey'in "Bir işten para kazanılmıyorsa bu hobiden ileri gidemez." sözüne de kesinlikle katılıyorum.Kendisin dediği gibi bu iş para kazandıran bir meslek haline dönüşebilirse, kısa sürede hem teknik anlamda hem de sanatsal anlamda büyük hızla ilerleyeceğini düşünüyorum.Bu ilerleme ile birlikte hem Sancar Bey'in bahsettiği, klasiklerin hem de Emre Bey'in bahsettiği, gereksinimleri karşalayacak modern kalitede bıçakları üretecek ustalarımızın olacağına inanıyorum...
Siz üstadlarımızdan, forumumuzda bu yönde neler yapabileceğimize dair önerileride sunmazını, arz ediyorum.

Saygılar...


« Son Düzenleme: 14 Eylül 2009, 18:29:09 Gönderen: Ejder Uçar »

 

Her Hakkı Saklıdır © 2007-2024 cebehane.com
SMF 2.0.15 | SMF © 2017, Simple Machines
RSS WAP2