CebehaneForum
Başlarken => Temel Bilgiler, Terim ve Kavramlar => Konuyu başlatan: Selim Atalay - 10 Eylül 2011, 18:07:26
-
Giriş Niyetine:
Bu makalede kısaca Avrupa ortaçağ şövalye kılıcına uzanan yolda ana
basamaklar anlatılacaktır.Makaleye başlamadan önce iki hususa
değinmek istemekteyim.Bu makale ismim veya kaynak belirtilerek
yapılacak alıntı ve kopyalamalara açıktır.Burada amacım teşekkür
beklemek ya da kendi ismimi zikrettirmek değildir.Sadece çalışılıp , emek
verilerek hazırlanmış bu makalenin internette ki kaynağı belli olmayan pek
çok yazı gibi sadece “kopyala yapıştır “ mantığı ile sağa sola emek
edilmeden yapıştırılmış değersiz bir internet makalesine dönüşmesini istemediğim içindir.
Diğer bir husus ise şudur.Bu makalede pek çok farklı makaleye , teze ,
yazara ve belgesele başvurulmuştur.Bir kısmına atıfta da bulunulacaktır.Bu
kaynaklar içerisinde akademik kaynaklar olduğu gibi akademik olmayan
kaynaklarda mevcuttur.Bu makale akademik kaygılarla yazılmamıştır ve
de akademik bir makale gibi okunmamalıdır.Bu nedenle bu makaleyi
referans alacak şahısların bu hususa dikkat etmesi gerekmektedir.Bu
makalede ele alınan konu % 100 doğrulukla anlatılmak istenilmişse de
buna ulaşılamamıştır.Bunun nedeni kaynakların pek çoğunun internetten
derlenmiş olmasıdır.Zira internet bilgiye ulaşmada çok önemli bir kaynakta
olsa içinde kocamanda bir çöplük barındırmaktadır.Genel içerik olarak
doğru olduğuna inanılan bilgiler ve referanslar kullanılmıştır.Bu makale ile
amacım insanlara basit bir dille , kapsamlı ve Türkçe olarak bu kılıçları
tanıtmaktır.
Burada bazı tarihi bilgiler kronolojik olarak verilecektir.Bununla birlikte
kılıç tarihinin tüm bir kronolojisi verilmeyecektir.Zira bu makalede
ortaçağda şövalyeler tarafından yaygınlıkla kullanılmış , haçlı seferleri ile
dedelerimizin karşılaştığı bugün yabancı literatürde “şövalye kılıcı” olarak
geçen kılıçlar ile bu kılıç formuna önderlik etmiş bazı kılıçlardan
bahsedilecektir.Elbette ki burada ismini zikretmediğim bazı kılıçlar tarihi
gelişim açısından önemli basamaklardır.Ortaçağ şövalye kılıcının gelişimine uzaktan veya yakından katkıları da olmuştur.Bu nedenle ismini
zikretmediğim kılıçlar önemsiz yahut bu formun gelişiminde etkisiz değillerdir.Yalnızca belirli bir döneme odaklanıldığı için bu makalede zikredilmemişlerdir.
İlk Adımlar:
Her ne kadar bahsedeceğimiz kılıçlar demir ve çelik çağına ait kılıçlar
olsa da bu kılıçlara gelinceye kadar olan süreci özetlemek faydalı olacaktır.
Alet üretim fennine “ teknoloji” demekteyiz.Hikayemiz insanoğlunun ilk aletleri üretmesiyle başlamıştır.İlk insanlar kendilerini yabani hayvanlardan ve diğer insanlardan koruyabilmek için ilk silahları yaptılar.Kullanılan materyaller ise obsidyen gibi çeşitli kayaçlardı.
İnsanoğlunun bir sonraki aşamaya geçebilmesi için epey bir zaman gerekmiştir.Alet yapım ilminin gelişebilmesi için devrimsel bir yeniliğe ihtiyaç vardı.İnsanoğlu bu aşamayı metali kullanarak aşabildi.
İlk kullanılan metal bakırdı ve tahminen milattan önce 5000 yıllarında kullanıldı.Nabit bakır doğada çok sınırlı miktarlarda bulunmaktaydı.Bu nedenle bakır ilk zamanlarda yalnızca takı olarak kullanıldı.Ergitmenin bir oksit indirgeme prosesi olarak keşfi m.ö. 4000 yılında Mezopotamya'da olmuştur.Milattan önce 4000 yılında persler iki şeyi keşfettiler.Malakit minerali yüksek miktarda bakır içermektedir.Odun kömürü ile ergitilen malakit bir süre sonra saf bakıra dönüşebilmektedir.
Odun kömürü karbon içermektedir. Yeterli ısı sağlandığında(1200 santigrat) tepkime gerçekleşmektedir.Oksitli olan cevher karbonla tepkimeye girmekte ve CO2 ile su oluşmaktadır.Tepkimenin yegane sonucu olarak metalik bakır ortaya çıkmaktadır.
Odun kömürü en büyük keşiftir.Yerini kömüre bırakıncaya kadar tarih
sahnesinde uzunca bir süre kalmıştır.Odun kömürü yalnızca bakır için
önemli değil demir-karbon alaşımı olan çelik içinde bir mihenk taşıdır.
1 libre ( yaklaşık 453 gr) odun kömürü elde edebilmek için 70 lb (yaklaşık
31,75 kg) ağaca ihtiyaç duyulmaktaydı.1 libre bakır için 20 libre
odunkömürüne ; 1 libre demir içinse 8 libre odun kömürüne ihtiyaç duyulmaktadır.
Görüldüğü üzere bahsedeceğimiz kılıçlara gelinceye kadar yaşanmış en büyük gelişme odunkömürünün keşfi olmuştur.Kendisinden sonra gelecek tüm gelişmeler için anahtar rol oynamıştır.
Sonraki dönemde insanoğlu metali döverek metali daha da
sağlamlaştırabileceğini keşfetti.Fakat sağlam kılıçlar yapabilmek için bu
da yeterli değildi.Milattan önce 3000 yılında insanoğlu alaşımları
keşfetti.Metalin başka bir metalle birleştirilmesi o metali daha da sertleştirip , sağlamlaştırıyordu. Elbetteki insanlığın ilk ürettiği alaşım bir bakır alaşımı olan bronzdur. İçerisine yalnızca % 5-10 oranında kalay ilave edilmesi bakırı çok sağlam hale getirmekteydi.Bronzun esneme dayanımı en yüksek bakır alaşımı olduğu çok sonraları keşfedilecektir.Zira kalay - bakır alaşımı en yüksek esneme dayanımına sahiptir ve diğer metallerin aksine çok az kalay gerekmektedir.
Böylece insanoğlu ilk sağlam kılıçları yapabileceği metali keşfetmiş oluyordu.Dolayısıyla kılıçların tarihi gelişimi bronz kılıçlarla başlamış , demir kılıçlarla devam etmiştir.Çelik kılıçlar ile son bulmuştur.
Bronz kılıçlar kılıç formunun gelişiminde oldukça etkili olmuştur.Ayrıca metalurjik gelişim açısından bronz devri kılıçları es geçemeyiz.Başlangıçta da zikrettiğimiz üzere anlatacağımız kılıçlar demir ve çelik dönemi kılıçlar olduğu için bronz kılıçlara bu makalede yer verilmemiştir.Ancak demir ve çelik olan kılıçlara kadar geçen sürecin bilinmesi adına böyle bir girişin yapılması doğru bulunmuştur.
İleride ele alacağımız kılıç çeşitlerinde de metalurjik ve teknik gelişim verilmeye çalışılacaktır.Zira 6500 yıllık bir sürecin yalnızca 1500 yıllık bir kısmını anlatmanın kopukluklara neden olabileceği düşünülmüştür.
-
1)Gladius:
Roma imparatorluğunda İsa’dan önce 3. yüzyıl ile İsa’dan sonra 4. yüzyıl arasında kullanılmıştır.Gladius kelimesi Roma dilinde kılıç anlamına gelmektedir.Sanılanın aksine gladyatör kelimesi gladiustan türemiştir ve kılıç kullanan kişi anlamına gelmektedir.
Gladius form olarak Roma imparatorluğuna özgü bir form değildir.Gerçek kökeni hakkında pek çok görüş ortaya atılmış olmakla birlikte ortak bir kanıya varılamamıştır.Bu teorileri burada irdeleyemeyeceğiz.Bununla birlikte benimde benimsemiş olduğum iddia kelt kökenli olduklarına dair olandır.
(http://www.romancoins.info/London%20(19).JPG)
Tiberius'un kılıcı
Tarihte ilk görülen gladius çeşidi “ Gladius Hispaniensis” dir.Bilinen diğer çeşitleri ise Mainz ,Fulham(Mainz Fulham) ve Pompenianus(Pompei) dur.Gladius ölçülerinde belirli bir miktarda sapma olsa da genellikle ölçülerde fazla bir değişiklik gözlenmemektedir.Bunun nedeni gladius üretimine ait katı yönergelerdir.Üretilen her gladius bu yönergelere göre üretilirdi.İster Romalı bir general isterse sıradan bir lejyoner olun taşıdğınız gladius aynı özelliklerdeydi.Yalnızca kınlarında ki süslemelerden bu kılıcın yüksek bir mevkide ki subaya ait olduğu anlaşılabilirdi.Bu katı yönergeler uzun bir süre gladius formunun değişmeden kalmasını sağladı.
Gladius Romalı bir piyadenin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikteydi.Bir Romalı piyedenin birincil silahı Pilum idi.Pilum cirit ile mızrak arasında bir forma sahipti.Şaftın ahşap gövdeyle birleştiği yer yumuşak demirden yapılırdı.Pilum yakın mesafeli bir silahtı.Hasmın kalkanı veya direk kendisi yaralamak amaçlı kullanılırdı.Pilum demir olan kımından yamulur ve kalkandan savaş sırasında çıkarmaya imkan vermezdi.
(http://www.romancoins.info/b-2005-gladius1.JPG)
Gladius Hispaniensis kınları-Leiden müzesi
Bunun ardından genelde kalkan savaşı yapılırdı.Romalı askerler kamlumbağa savunması dediğimiz düzene geçerdi.Kendisine saldıracak hasma kalkanların arasındaki boşluklardan gladius ile saldırırdı.Bu nedenle kesmek ve delmek bir Romalı lejyonerin en çok kullandığı tekniklerdi.Gladiıs ise bu ihtiyaçlara cevap verebilen en uygun platformlardan biriydi.
Gladius ilk zamanlar demirden sonraları ise çelikten yapılmıştır.Bu dönemde çoğunlukla kösele ve bakır zırhlar kullanılmaktaydı.Eğer biraz daha zengindiyseniz bronz zırhlarda kullanabilirdiniz.Gladius hem bu zırhlara karşı hemde bu metallerden yapılan kılıçlara karşı etkinliğini ortaya koydu.
Şimdi tarihsel gelişimi içerisinde ana gladius tiplerinden bahsedelim:
Gladius Hispaniensis:
Bıçak uzunluğu yaklaşık olarak 55 cm idi.Baştan başa uzunluğu 70 cm civarındaydı.İsa’dan önce 20 yıllarına kadar Roma ordusunda kullanıldığı tahmin edilmektedir.Tam ortasına doğru hafifçe incelen bir yapıya sahipti.Yaprak formu dediğimiz forma benzetilebilirdi.
Gladius Mainz:
Muhtemelen İsa'dan önce 13 yıllarında üretilmeye başlamışlardır.Kılıçlar Mainz'de imal edilir ; yaygın olarak kuzeye satılırdı.Daha uzun bir uç kısma sahipti.
(http://www.romancoins.info/milit-gladius.jpg)
Gümüş kabzalı bir Mainz-Spreyer Müzesi
Gladius Fulham (Mainz Fulham):
Thames nehrinin dibi taranırken bulunan bu kılıca bulunduğu yörenin ismi
olan Fulham verilmiştir.Yapılan araştırmalarda kılıcın Romanın Britanya
adasını işgal ettiği dönemden kaldığı anlaşılmıştır.Tahminen İs’adan sonra 40'lı yıllarda kullanılmaya başlanmış ve o yüzyılın sonuna kadar kullanılmıştır.Üçgen şeklindeki ucu ile mainz tipinden ayrılmaktadır.Bu kılıcın kendisinden sonra gelen pompenianus ile mainz tipi arasında bir geçiş modeli olduğu tahmin edilmektedir.
Gladius Pompeii (Pompeianus):
İsmini bir Roma kenti olan Pompei den almıştır.Gladius evrimin son
halkası olan bu kılıç ayrıca en popüler olanıdır da.Üçgen şeklinde ki bir uca
ve birbirine paralel iki kesici kenara sahiptir.Tüm gladius tipleri içerisinde
en kısa olanıdır. 50 cm bıçak uzunluğuna ve 65 cm toplam uzunluğa
sahipti.
(http://www.romancoins.info/DSC_0258.JPG)
Pompei ve bazı pilum uçları
Gladius Roma impatatorluğunun düzenini ve otoritesini temsil etmiştir.Bir gladiusun ölçüleri değiştirilemezdi tıpkı Roma'nın düzeni gibi.Hiçbir Romalı asker gladiustan başka kılıç taşıyamazdı.Bugün bile bazı özel operasyon birliklerinin simgesi gladiustur.(Gladiusu yine bir bıçak olan fairbain-sykes ile karıştırmamak gerekir.Çünkü o apayrı bir bıçaktır ve bazı komando birliklerinin armalarda kullanılır.Ayrıca apayrı bir öyküdür)
(http://www.romancoins.info/milit-gladii-Nim.jpg)
Bir kaç adet Gladius- Nijmegen müzesi
-
2)Spatha:
Roma imparatorluğu için artık güneşin batma vaktiydi.Öteden beri Roma imparatorluğu Cermenik kavimler ile savaş halindeydi.Germen savaşçıların gladiusa cevabı ise spatha idi.Spatha yaklaşık 75 cm uzunluğunda olan bir kılıçtı.Özellikle saplama hamlerinde tüm gladius çeşitlerinden üstün olduğu aşikardı.Scutum(Roma savaş kalkanı) ile korunan romalı lejyonerin uzanamayacağı bir mesafeden saplama saldırısı yapma imkanı sağlıyordu.
Roma sınırlarını koruyabilmek için savaştığı uluslardan yedekler
toplamaya başladı.Uzun kılıçların Roma ordusunda ilk kullanılmaya
başlaması kelt atlı yedekleri ile oldu.Tarihler İsa’dan sonra 1.yy
göstermekteydi.Ayrıca cermen yedeklerde spathalarıyla birlikte geldiler.Sonrasında tüm Roma atlı birlikleri tarafından spatha kullanılmaya başladı. İkinci ve üçüncü yüzyıllarda ise Romalı piyadeler tarafından da kullanılmaya başladı.
(http://www.romancoins.info/gladius-with-bone-grip.jpg)
1.yy'a ait bir spatha
Üçüncü yüzyıl ve sonrasında Roma imparatorluğu sınırları içerisinde ve kıta Avrupasının hemen hemen her yerinde kullanılan tek kılıç haline geldi.Kavimler göçü döneminde de popülerliğini yitirmedi.Bazı değişikliklerle MS 1000 yılına kadar kullanılmaya devam etti.
Spathanın gladiusu alt etmesi bir anlamda Romanın otoritesinin
kaybıydı.Gladius nasıl ki tek tip oluşuyla Romanın düzen sembolü idiyse
spatha da bir o kadar dağınık cermen kavimlerin sembolüydü.Spatha için
belirli ölçüler yoktu.75-95 cm arasında olabilmekteydi.Hiç bir kılıç
birbirine benzemezdi.Tam anlamıyla dağınık kavimlerin
sembolüydü.Arkeolojik keşiflerde bulunan spathaların kime ait olduğu
kestirilememektedir.Çünkü bu kılıçlar Romalı askerlere de ait olsalar da
germen savaşçılarının kılıçlarından hiçbir farkkı yoktur.Bunun iki istisnası
Roma imparatorluğunda kullanılan 1 yy spathası ile 3.yy da kullanılmış
olan Lauriacum-Hromowka isimli kılıçlardır.Bu iki kılıç tipide gladius
pompeinin daha uzun şekilleriydi.Buna rağmen Spathanın gladius
pompeiden türediği konusunda ortak bir kanıya varılabilmiş değildir.
(http://www.romancoins.info/spatha-2-3jh.jpg)
Lauriacum-Hrowka
Spatha isminin tam olarak nereden türediği belirli değildir.Buna rağmen
spatha kelimesinden pek çok dilde “kılıç†anlamına gelen kelime
türemiştir.Bunların biri de İspanyolca espada kelimesidir ki dilimizde de kılıç anlamına gelen ispata kelimesinin bu kelimeden geldiği şahsım tarafından tahmin edilmektedir.
Kıta Avrupasında çeliği ilk kullananların Vikingler olduğu tahmin edilmektedir.Bu tahminen günümüzden 2000 yıl evveldi.Milattan sonra 2 ve 3 yy. da pattern welding (ocak kaynağı) isimli tekniğin kullanılmaya başlandığını görüyoruz.Bu teknik ile ilgili ayrıntıları ayrı bir başlık altında etraflıca inceleyeceğiz.Bununla birlikte bu tekniğin şimdi bahsettiğimiz Spatha ile ilerde bahsedeceğimiz Viking kılıcı için önemi büyüktür.Cermen savaşçıların kullandığı bir kısım spathalarda ve diğer farklı kılıçlarda bu tekniğin kullanıldığını biliyoruz lakin Roma imparatorluğu bu tekniğe çok yüz vermemiştir.Kılıçlarını tek parça olarak demirden ve çelikten dövmeye devam etmişlerdir.
-
Pattern Welding (Ocak kaynağı) :
Tekniğin 2. ve 3. yy da kullanılmaya başladığından bahsetmiştik. Bilindiği
gibi çelik iyi ağız tutar ve sağlamdır da ama ölümcül bir dezavantaja
sahiptir.Baskı altında plastik davranış gösterir yani aşırı zorlandığında
kırılır.Demir ise çelik kadar sağlam değildir ve iyi ağız tutmamaktadır
ama elastik davranış göstermektedir.Bu da baskı altında ona kolay kolay
kırılmama özelliği vermektedir.Ustalar bu sorunu iki metali birbirine demir
ocağında kaynatarak çözdüler.Ayrıca bu şekilde karbon kılıca eşit oranda
yayılabilmekteydi. Uzmanlar aslında böyle bir çözüme gidilmesinin nedeni ustaların metalurji bilgisinin zayıf olmasına ve elde edilen çeliğin hala uygun olmamasına bağlamamaktadırlar.
Bu yöntemi ilk kullananların Keltler olduğu tahmin edilmektedir.Teknik
kolay bir teknik değildi.Ağır çekiçlerle uzun süre çalışmayı
gerektiriyordu.Öyle ki bir usta bir ayda bir veya iki kılıcı ancak
tamamlayabiliyordu.Ortaya çıkan kılıca asit ile muamele edildiğinde
desenler oluşmaktaydı.Bu teknik sonraları yapısal nedenlerden değil görsel
nedenlerden dolayı tercih edilmeye başlandı.Desenler o kadar önemliydi ki
çubuklar burularak birbirine kaynatılmaya başlandı.Bu burgular üzerinde
oynanarak değişik desenler elde edilebilmekteydi.Yöntem 6 ile 7
yüzyıllarda en yüksek seviyesine çıktı. Bu tarzda yapılmış kılıçların en
büyük müşterileri Vikinglerdi.İleride Vikinglerin kılıçlarından
bahsedeceğiz.Avrupa tarihinde önemli bir yeri olan ve Viking çağı(8 -11yy
arası) denen dönemde bu kılıçlar ön plana çıktı.Viking çağının son
bulmasıyla bu teknik bir çöküş dönemine girmiştir ve tarih sahnesini terk
etmiştir.
(http://arts.jrank.org/article_images/arts.jrank.org/metal.06.jpg)
a) demir çubuk b) karbürlü cubuk(çelik) birbirine kaynatılıp yek pare bir çubuk elde edilir.Bu çubuk burulur.İki burulmuş çubuk birbirine kaynaklanır.Bu düşük karbonlu yapının (merkez)etrafına yüksek karbonlu ağız kaynatılır.
Haçlılar Dımışki ile haçlı seferleri sırasında karşılaştı.İlk haçlı seferi ile Viking çağının bitişi arasında yaklaşık yüzyıllık bir dönem vardır.Dımışki ile karşılaşan haçlılar bu tekniğin ocak kaynağı(pattern welding) olduğunu düşündüler.Bu kılıçlara Şam anlamına gelen Damascus ismini verdiler.Dımışki kılıçların bir taklidini yapabilmek için çok uğraş verdiler.Bu nedenle bu tekniği yeniden dirilttiler ama başarılı olamadılar.
Teknik 20. yüzyılda teknik yeniden doğdu ve başarılı örnekler üretildi.Üretilen ürünlere Dımışki için
kullandıkları Damascus ismini kullanmaya devam ettiler.Şüphesiz ki
tekniğin yaygınlaşmasında en önemli etken Dımışki kılıçlara karşı olan
ilgileriydi ama tek neden bu değildi.Pattern kaynağı çok zor ve uzun uğraşı
gerektiren bir teknikti.Yirminci yüzyılda ortaya çıkan yenilikler (hidrolik
pres tipi çekiçler ve diğer el aletleri) bu tekniğin kolayca uygulanabilmesine olanak tanımıştır.Ustalar Dımışki kılıçlar üzerindeki desenleri taklit edebilmek için uğraştılar ve sonunda başarılı oldular.
Dımışki üzerine araştırma yapan uzmanlar Dımışkinin apayrı bir teknik
olduğunu ortaya koydular.Buna rağmen ustalar ürettikleri ürünlere
Damascus demeye devam ettiler.Bugün bu tabir o kadar popülerdir ki biz
bile her gördüğümüz desenli bıçağa Damascus demekteyiz.Aslında bu
kelime Dımışki anlamına gelse de ortadaki ürünler gerçek Dımışki
ürünlerin yalnız görsel kopyalarıdır.Dolayısıyla bu tabiri ne kadar hak
ettikleri tartışılır.Zira ürünlerin pek çoğu ocak kaynağı(pattern welding) ile yapılmıştır.
Bununla birlikte bu tekniğin Avrupa tarihinin bir parçası olduğunu düşünen
bazı ustalar Viking çağında yapılmış kılıçlardaki patternleri bulup
keşfederek o teknikleri eserlerinde kullanmaya başladılar.A.S. Jordan ve
Jake Powning gibi bazı isimler örnek gösterilebilir.Bu isimler müzeleri
gezmekte,eserleri incelemekte ve mitleri kovalamaktadırlar.Aslında çok
net olmasa da modern ustalar ve gelenekselcilerin ayrıldığını
görmekteyiz.Bazı ustalar sadece modern metodlarla modern ürünler ortaya
koyarken bazı ustalar klasik metodlarla ama modern malzeme ve metalurji
bilgisi ile geleneksel örnekler koyarak geleneği devam ettirmeye
çalışmaktadır.
Viking kılıçlarını tanımadan evvel bu tekniği tanımak bazı şeyleri kavrayabilmek adına oldukça önemlidir.Zira teknik bilinmeden viking kılıcından bahsetmek okuyucunun bu kılıçları anlamamasına neden olabilecektir.
-
3) Viking Kılıcı:
Viking kılıcı Spatha formundan türetilmiştir.Aslına bakılırsa Viking kılıcı bir çeşit spathadır.Göçler döneminde spathadan evrilmiştir.Viking kılıcı ismi sadece Vikingler tarafından kullanıldığı için verilmemiştir.Bahsetmiş olduğumuz Viking çağında tüm Avrupa'da bu kılıç tipi yaygınca kullanıldığı için bu tarz kılıçlara bu isim verilmiştir.On birinci yüzyıldan sonra bu tarz kılıçlarda daha geniş balçakların kullanılmaya başlamasıyla tamamen şövalye kılıcına dönüşmüştür.
(http://pics.myarmoury.com/goldviking10c_a_s.jpg)
D sınıfı(Petersen) Viking Kılıcı Boy: yak 95cm Bıçak: yak 79 cm
Bu kılıçlardan bahsetmeden evvel Vikinglerden bahsetmek daha doğru olacaktır.Her ne kadar Viking çağında kullanılmış tüm kılıçlara Viking kılıcı denmişse de o çağı meydana getiren Vikingleri tanımadan kılıçlarını tanımaya çalışmak zihinlerimizi fazlasıyla zorlayacaktır.Diğer bir neden ise Hollywood yapımlarıyla kafamızda oluşan yanlış algılardır.Hatta o dönemin hakkını vererek anlatmaya çalışan kimi filmlerde bile bazı eksiklikler bulunmaktadır.
Her birimiz Vikingleri boynuzlu miğferler taşıyan barbarlar olarak tanıyoruz.Aslında gerçek öyle değildir.Vikingler boynuzlu miğferler giymezlerdi.Elbette ki biz Vikinglerin giyiminden , kuşamından
bahsetmeyeceğiz.Yine de Vikinglerin silahlarını tanımamız bizim için önemli olduğundan Vikinglerin silahlarından ve zırhhlarından bahsedeceğiz.
(http://pics.myarmoury.com/goldviking10c_b_s.jpg)
Sanılanın aksine tüm Vikingler kılıç taşımazlardı.Bahsettiğimiz gibi kılıç
yapımı uzun ve zorlu bir süreçti.Arkeolojik kazılarda ve Viking mezar
sitelerinde bulunan kılıç sayısı diğer silahlardan sayıca oldukça
azdır.Kılıçların bu kadar nadir olması onları pahalı hale getiriyordu.Bu
nedenle yalnızca çok zengin savaşçılar kılıç sahibi olabilirdi.Doğal sonucu
olarak kılıç zenginliğin sembolü haline geldi.(Kılıç ayrıca tarih boyunca pek çok şeyin sembolü de olmuştur)Yine de soylu olmayan bazı
savaşçıların kılıç sahibi olduğunu biliyoruz.Kılıç zenginliğin sembolü
olduğunu kadar savaşçının da sembolüydü.Her ne kadar elimizde bir
kılıcın değerine ait net veriler olmasa da Viking sagaları kılıçların maddi
değerleri hakkında bize bazı bilgiler sunmaktadırlar.Bir sagada savaşçı
kılıcını geri alabilmek için tüm zenginliğinin yarısını vaat etmektedir.Yine
aynı sagada ise bir kılıca 16 adet sağmal inek değeri
biçilmektedir.Kılıçlara aile yadigarı olarak bakıldığı için onların kaybı felaket olarak nitelendirilirdi
(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/de/Viking_swords.jpg)
Bir kaç adet Viking kılıcı
Artık yalnızca gücü yeten Vikinglerin kılıç sahibi olduğunu biliyoruz.Şimdi
kılıç almaya gücü yetmeyen savaşçıların silahlarından bahsedelim. Bir
Viking savaşçısının en çok kullandığı silah mızraktı.Mızrak ile
avlanabilirdiniz ; sadece bir savaş silahı değildi.Uzun bir erime sahipti ve gerektiğinde bir cirit gibi
fırlatılabilirdi.Dolayısıyla pek çok savaşçının favori silahıydı.Göğüs
göğüse muharebeler içinse tercih baltadan yana olurdu.Genellikle o dönem
için tipik olan iki balta çeşidi vardı.Bunlardan “dynax†olarak
isimlendirileni genellikle bir adam boyunda(1-2m) olurdu.Yalnızca savaşlarda
kalkanlarla oluşturulan piyade hattı yarmak amacıyla kullanılırdı.Zira bu
ağır baltalar dönemin tahta kalkanlarını parçalayabilirlerdi.â€Francesca†olarak bilinen baltalar ise küçük el baltalarıydılar.İcab ederse yakın mesafeden rakibe fırlatılabilirlerdi.Genellikle belde iki adet taşınırlardı.
(http://www.a-work-of-art.net/pages/page04c.jpg)
Viking Kılıçlarına ait çizimler
Vikingler rakiplerine karşı kendilerini koruyabilmek için ahşap kalkanları kullanılırlardı.Üzerlerine ise genellikle zincir zırh giyerlerdi.Zincir zırhlar kesici silahlara karşı belirli bir koruma sağlamaktaydıysa da mızrak gibi delici silahlara karşı koruma seviyeleri sınırlıydı.
Vikingler kılıca oldukça fazla değer verirdi.Bu değer yalnızca onların pahalı savaş gereçleri olmasından ileri gelmemekteydi.Viking kılıçlarının pek çoğu
ocak kaynağı(pattern welding) metodu ile yapılırdı.Vikingler kılıçlarının balçak ve
topuzlarında altın ,gümüş , bronz ve bakır gibi değerli metallerle
süslerlerdi.Kabzada ahşap, deri, fildişi ve kemik gibi malzemeler kullanırlardı. Bununla birlikte tüm bir kabzanın(balçak ve topuz dahil) tek parça değerli metalden yapıldığı da olurdu.Ayrıca Vikingler balçak ve topuzlarda işlemelerde yaparlardı.
(http://www.weapons-universe.com/Swords/Viking_Sword_Hilt.jpg)
Oldukça güzel işlenmiş bir topuz
Vikinglerin kılıca verdiği değeri onlara isim vermelerinde de
görebiliyoruz.Vikingler silahlarına ve kılıçlarına isimler verirdi.Bu
isimlerin bir kısmı sagalarda geçmektedir.Bu isimlerden bazıları
şunlardır:Savaşın parıltısı,savaş yılanı, kalkanların yaralayıcısı,bacak
ısıran... Kılıçlar Viking sagalarında oldukça cömert biçimde betimlenmiştir.
Viking kılıçları tasarım olarak birbirine benzer olsa da ayrıntılarda birbirlerinden farklıdır.Özellikle sahibine ait küçük ayrıntılar taşırdı.Kullanılan desenler farklıydı ve savaşçıya özgüydü.Tüm bunlar Vikinglerin silahlarını içselleştirdiğinin bir
kanıtıdır.(Buradan ocak kaynağı-pattern welding tekniğinin neden Viking kılıçlarında bu kadar sıklıkla kullanıldığını anlayabiliriz.)
(http://www.albion-swords.com/images/swords/geibig.jpg)
Geibig tipolojine göre namlular
Vikinglerin kılıçlarını daima keskin tuttuklarını ve onları sık sık
bilediklerini biliyoruz.Anlaşılmaktadır ki Vikingler için kesme ve yarma
hareketleri önemlidir.Buna rağmen kılıçların birbirine vurdukça
çentildiğini ve kısa sürede köreldiğini biliyoruz.Bazı sagalarda bu durum
anlatılmaktadır.Böyle bir duruma gelmiş kılıç olabildiğince tamir edilerek
kullanılmaya çalışılırdı.Uzmanlar bazı kılıçlar için servis ömrü olarak
birkaç yüzyıl biçmektedir.Bu tez kılıçların nesilden nesile (aile yadigari – evladiyelik) bırakılması ve
bazı kılıçların üzerinde bulunan farklı dönemlere ait izler ile
desteklenmektedir.
Artık Vikingler için kılıcın ne anlam ifade ettiği ve ne olduğunu
biliyoruz.Şimdi bu kılıçlardan teknik olarak bahsedelim.Viking kılıçlarının
iki tarafıda keskindir.Pek çok kılıçta bu iki yüzey birbirine
paraleldir.Norveç bölgesinde üretilmiş olan bazı tek tarafı keskin kılıçlara da
rastlanmakta ise bunlar istisnadır.Kılıç burun bölgesinde biraz incelir.Viking kılıclarının en önemli özelliklerinden birisi ise kılıcın tam
ortasında bulunan ve neredeyse tüm kılıç boyunca devam eden kan
oluğudur.Kan oluğu bu kılıçların ölümcüllüğünü bir kat daha arttırdığı gibi
kılıcın ağırılığınıda hafifletmektedir.Ayrıca elmas kesitte(eşkenar dötgen)
kan oluğu kılıca eksta dayanıklılık sağlamaktadır.Her ne kadar eski bir
inanış gibi gözükse de A.S. Jordan bunu bir makalesinde matematiksel
olarak kanıtlamıştır.Bu kılıçların kesici kısmı 60-90 cm arasında
değişmekle birlikte genellikle 70-80 cm dir.Geç Viking-erken şövalye
kılıcı diyebileceğimiz bazı kılıçlarlarda kesici kısım 100 santime
ulaşmıştır.Genel olarak Viking kılıçları 5-6 cm enindedir.
(http://www.albion-swords.com/images/swords/wheelertype1-1x.jpg)
Viking kılıçları hakkında ilk tipolojiyi oluşturan Jan Petersendir.Petersen
yaptığı çalışmayı 1919 yılında Norveçce olarak yayınlamıştır.Viking
kılıçlarının balçak ve topuz tasarımları kullanıldığı/yapıldığı yüzyıllara
işaret etmektedir.Petersen A harfinden Z ye kadar numaralandırarak bu
kılıçları 26 tipe ayırmış ve ilk tipoloji oluşmuştur.Sonrasında Dr R.E.M
Wheeler bu tipolojiyi basitleştirerek 7 tipe ayırmıştır ve Roma
rakamlarıyla birden yediye kadar sıralamıştır.Evart Oakeshot ise bu tipolojiye iki adet geçiş dönemi kılıcı ekleyerek tipolojiyi tamamlamıştır.Tip 10 dan sonra ise şövalye kılıçları başlamaktadır.
-
4)Şövalye Kılıcı:
On birinci yüzyıldan sonra şövalye kılıcı dediğimiz form kendisini göstermeye başladı.Esasında bu kılıç formu Viking kılıcından türemişti.Kılıçlar daha da uzamış , balçakları genişlemiştir.Ustaların metalurji bilgisinin artmasıyla artık kılıçlar tek parça çelikten dövülmeye başlamıştır
Onuncu yüzyıl ve sonrası Avrupa’da çalkantıların yaşandığı bir dönemdi. Roma imparatorluğu yıkılmıştı.Avrupa’da yeni krallıklar doğmuş olsa da mevcut otorite boşluğu bir türlü doldurulamamıştı
(http://www.michellewillingham.com/images/sword.jpg)
Birkaç ortaçağ şövalye kılıcı-Dublin müzesi
Bu otorite boşluğunu oluşmasında en büyük etken ülkelerin düzenli birliklerinin olmamasıydı.Ordular düzensiz köylüler ve paralı askerlerden oluşurdu.Sadece savaş zamanı savaşa katılan köylüler çoğu zaman eğitimsiz ve de silahsız olurdu.(Yalnızca lobut, sopa gibi silahlara sahiplerdi)
Klasik Roma savaş doktirininin piyade savaşı üzerine kurulu olduğunu söylemiştik.Bu uzun süre değişmedi çünkü üzengi kullanmayan Romalı atlı yalnızca kılıç taşıyabilir ve ileri keşif gibi destek görevlerinde bulunabilirdi.Sekizinci yüzyıldan itibaren Avrupalılar üzengiyi kullanmaya başladılar.Üzengiyi Avrupa’ya ilk getiren Orta Asyalı Türk savaşçılardır.
(http://www.vikingsword.com/vmuseum/vmxiii5p.jpg)
Type XIII kılıç
Avrupa’da savaş taktiklerinde köklü bir değişim yaşanmaktaydı ve bu değişimin orta yerinde ise bugün şövalye dediğimiz soylu askerler vardı.Öyle ki ilerleyen zamanda şövalyenin gelişmesi hem harb tekniklerinin hem de silahların değişmesi anlamına gelecekti.
Çünkü piyade taktiklerinin süvari taktiklerine dönüşmesinin merkezinde şövalyeler vardı.Elbette ki süvarinin kendisini kabul ettirmesi kolay olmadı. At o zaman için yalnızca bir binek ve yük taşıma aracı olarak görülmüştü.Asla bir savaş aracı gözüyle bakılmamıştı ve bunun değişmesi kolay olmadı.
(http://lanceandlongbow.com/images/article12_photo2.jpg)
Londra müzesi-Ortaçağ kılıcı
Normandiya dükü William ki Fatih olarak da bilinir Avrupa’da süvari taktiklerinin babasıdır.William süvarilerini (Norman süvarileri) derebeylerinin oğullarından seçerdi.Bu çocuklar yürümeye başlar başlamaz at binmeye başlardı ve genellikle yedi yaşından itibaren at üzerinde savaşmayı öğrenirlerdi.
1066 yılında yapılan Hastings savaşında William’ın süvarileri savaşın geri döndürülmesinde etkin rol oynadılar.Böylelikle Avrupa’da yeni bir fenomen oluşmaya başlamıştı.
(http://lh3.ggpht.com/-jE850Hftf9w/R3rEIyhlf-I/AAAAAAAAAdY/6LbvKtP5MK0/100_1222.jpg)
Şövalye kelimesi başlangıçta yalnızca süvari anlamına geliyordu.On ikinci yüzyıldan itibaren hem soyluluğu hem de süvariliği niteleyen bir sıfat halini aldı.
Süvarilerin birincil silahı mızraktı.Mızrak ilerleyen dönemde kargıya dönüşmüştür.(Bu kısım bu makaleden çıkarılmış ve ayrı bir makaleye dönüştürülmüştür.)Kılıç ikincil silahtır.Bu kılıçların tasarımına baktığımızda kesmenin ve yarmanın amaçlandığını görüyoruz.Kılıçla delmek o zamanın süvarisi için öncelikli değildi.Ayrıca kan oluklarının kısaldığını gözlemlemekteyiz
Kargıdan yine biraz bahsetmekte fayda var.Kargının tasarım amacı delmekti ve bu işte oldukça başarılıydı.Kargı zincir zırhı kağıt gibi delebilmekteydi.
Hastings savaşında Norman süvarileri de zincir zırhla korunuyorlardı.Buna rağmen köprünün altından çok su akmıştı.Süvarisi olmayan Anglo-Saksonların aksine pek çok devlet kendi şövalyelerine sahipti.Bir savaş alanında şövalyeye denk olan hasım başka bir şövalyeydi.Dolayısıyla bir şövalye diğer şövalyenin kargısıyla can verebilirdi.Bu şövalyeleri levha zırha yöneltti.Sanılanın aksine bütün vücuda kapatan şövalye zırhları aslında şövalyeliğin günbatımında kullanılmıştır.On ikinci yüzyıl ve sonrasında şövalyeler birbirine perçinli 6-7 adet çelik plakadan oluşan zırh gömleklerini giymeye başladılar.Bu gömlekler sonrasında brigandineye dönüşmüştür.Brigandine ve zırh gömleği zincir zırhın üzerine giyilirdi.Bunlara yalnızca çok zengin şövalyeler sahip olabilirdi.
Piyadenin süvariye ve onun mızrağına karşı yapabilecek hiç bir şeyi yoktu ta ki Bannockburn(1314) savaşına kadar.Bu savaşta Robert Bruce İngiliz süvarilerine karşı etkin bir şekilde savunma yapabilmişti.Nasıl mı başarmıştı?Piyadelerine daha uzun mızraklar vererek.
(http://www.trocadero.com/artancientltd/items/1065955/catphoto.jpg)
11.yy ait bir geçiş kılıcı
Avrupa’da gönderli silahlara karşı yalnızca gönderli silahlarla mücadele edilebileceği gerçeği ortaya konulmuş oluyordu.Bu aslında savaş taktiklerinin kesmekten , delmeye geçmesiydi.Bu gelişme kendisini kılıçlarda da hissetirecekti.On üçüncü yüzyıldan itibaren kılıçların ucunun inceldiğini , boylarının uzadığını ( 120-130 cm )görüyoruz.Kılıçlarda tasarımın kesmek ve yarmaktan delmeye geçtiğini görmekteyiz.
Bu 120-130 cmlik kılıçlar yaklaşık 2-3 kg ağırlıklara ulaşmıştır.Bununla birlikte delici uç bir şövalyenin zırhını delebilecek yeterlilikte değildi.Bu ince uçlar genellikle zırhın korunamayan eklem yerlerinden hasıma saplayarak öldürme amaçlı kullanılırdı.Nitekim Mike Loades “Weapons that made Britain(Britanya’yı oluşturan silahlar) tv programının kılıç isimli bölümünde yaptığı balistik kil deneyinde ince uçlu uzun kılıç diğer kılıçlardan daha az penetrasyon göstermiştir.Kılıç üstadları klasik yöntemlerle zırhlı bir rakibin kılıçla alt edilemeyeceğinin farkındaydılar.Zırhlı bir hasıma karşı savaşabilmek için o zamanın kılıç üstadları farklı teknikler benimsemişlerdir.Özellikle Hans Talhoffer kitabında zırhı olmayan bir kişinin zırhlı bir rakibe karşı nasıl savaşılacağını resimli bir şekilde anlatmaktadır.
Kılıçların uzayan boyları onların tek elle kullanımı sınırlandırmaktaydı.Kılıçların iki elle kullanılabilecek şekilde üretildiklerini görüyoruz.Buna rağmen biz bu kılıçlara iki elli kılıçlar demiyoruz. .Bu tabir mızrak boyu olan (1.8 m) olan ve cermen paralı askerlerce kullanılan ve sadece (buraya dikkat) iki elle kullanılabilen kılıçlar için kullanılmaktadır.Bu kılıçlar kargılı süvarinin ve mızraklı piyadenin delemediği mızrak saflarını yarmak için kullanılırdı.Elbette bir mızrakla kılıcın savaşı ilgi çekici olsa da konu üzerinde fazla duramayacağız.Yalnızca forlorn hope olarak adlandırılan birlikler tarafından kullanıldığını belirtelim.Bu kılıçlar yaklaşık 40-50 cm lik kabzalara ve 120-130 cm kesici kısma sahip olurlardı.Bu kılıçlar kısa bir dönemde 16 yy da kullanılmışlardır.Rönesans kılıcı olarak sayılırlar ve Oakeshoot’ın tipolojisinde yer bulmamaktadır.
(http://farm4.static.flickr.com/3121/3238066689_d41d11d973.jpg)
15. yy ait bir iki elli kılıç.196 cm lik bu kılıcın aziz john tarikatı şövalyelerine ait olduğu sanılmaktadır.
İstanbul’un fethiyle beraber ortaçağ son bulmuştur.On beşinci ve On altıncı yüzyıl silahları Rönesans silahları olarak adlandırılmıştır.Bahse konu olan şövalye kılıçlarının gelişimini genel anlamda anlatmaya çalıştık.Elbette ki kılıç kendi döneminde yaşayan bir objeydi ve aslında her kılıç yapıldığı ve kullanıldığı dönemin izlerini taşır.Bir kılıca bakarak tarihi arka planını öğrenebilirsiniz.Bu kılıçların hepsini birebir tanıtmak bu makalenin konusu değildir ve ayrı bir makale yazmayı gerektirmektedir.
Son olarak bu kılıçlarla alakalı ilk tipolojiyi hazırlayan ve onları basitçe sınıflandıran Ewart Oaekshott’tan bahsetmek gereklidir.(Şahsım adına ben çıkarmamız gereken çok ders olduğunu düşünüyorum.)Bu kılıçların pek çoğu balçak ve topuzlarıyla yapıldıkları/kullanıldıkları yüzyıla ait izler taşımaktadırlar.Oaekoshott bu özelliklere bakarak kılıçları bir tipolojiye sokmuştur. Yakın geçmişte Alfred Geibig de bir tipoloji oluşturmuştur ama günümüzün en muteber tipolojisi Oakeshota ait olanıdır.
(http://lh3.ggpht.com/-34zjTpXF-sU/TB0Ufwmi7CI/AAAAAAAAAD4/lOTcL00sq2k/GeibigBladeTypes.Dates.Web.jpg)
Geibig'e göre namluların zaman içinde evrimi-Göçler döneminden-geç ortaçağa
Ewart oakeshott 1916 yılında doğmuş ve 2002 yılında vefat etmiştir.Kılıçlara ilgisinin erken çocukluk yaşlarında başladığını ifade etmektedir.Dört yaşındayken amcasının koleksiyonuna ait bir smallsword u (küçük kılıç) eline almıştır.Macera romanları yazarı olan amcası Jeffery Farnol’un etkisi büyük olmuştur.Amcası ona koleksiyonunu temizletmiş ve nasıl bakım yapması gerektiğini öğretmiştir.Amcası vefat ettikten sonra onun koleksiyonunu devralmıştır.İlerleyen yıllarda koleksiyonunu genişletmiştir.Bu dönemler kılıçların nispeten ucuz olduğu senelerdir.Koleksiyonunda kendi türünün son örneği olan ve hepsi birkaç yüzyıllık pek çok örnek bulunmaktadır.O bu koleksiyonu oluşturmaya 1930 lı yıllarda başlamıştır.Koleksiyonunun da yaşı 500 olan pek çok örnek vardır.Bu kılıçların pek çoğu oakeshottın kitaplarında görülebilmektedir.Sonrasında Oakeshott bu koleksiyonu üzerinde çalışmalar yapılması ve gelecek nesillere kalması için kurulan Oakeshott cemiyetine bağışlamıştır.
Oakeshoot çizim eğitimi almış ve çizimci(illustrator) olmuştur.İkinci dünya savaşında donanmaya katılmış.1940-1945 seneleri arasında donanmada hizmet yapmıştır.Savaştan sonra eski işine geri dönmüş ve onbeş sene çalışmıştır.Sonrasında ise ömrünü çalışmalarına adamıştır.
1948 yılında kurucu üyesi olduğu zırh ve silah cemiyeti için ilk çalışmalarını yayınlamaya başladı.Bu sürede hala çalışıyordu.1951 de İngiltere ve Amerika’ da müzeleri gezerek ortaçağ kılıçları üzerine araştırmalar yapmaya başladı ve ömrünün geri kalanını buna adadı.1960 yılında “Silahların Arkeolojisi†isimli ilk kitabı basıldı.Sonrasında ise serbest bir yazar ve çizimci olarak çalışmaya başladı.
(http://www.oakeshott.org/images/Typomaster.jpg)
Oakeshott'ın şövalye kılıcı tipolojisi
Oaekshoot konuyla alakalı pek çok kitaplar yazmış bilgilerini gelecek kuşaklarla paylaşmıştır.Kılıçları basitçe kategorize ederek kendinden sonraki araştırmacılara yol göstermiştir.Çalışmalarını sadece teorik aşamada bırakmamıştır.Ayrıca zırh giymiş , kılıç kuşanmıştır.Bir ortaçağ şövalyesi ile empati kurmaya çalışmıştır.Onun çalışmaları ciddi çevrelerce kabul görmemiştir.Buna rağmen o araştırmalarına ara vermemiştir.
Günümüzde Ortaçağ silahları ve Ortaçağ dövüş sanatlarının uyanışında en önemli ilham kaynaklarından birisi olmuştur.
Sağlıcakla...
Selim ATALAY-Eylül 2011
-
Selim bey elinize emeğinize sağlık. Uzun ve bilgi dolu bir çalışma olmuş. İçindeki resim ve çizimlerden de ayrıca faydalandım. -^b -^b -^b
-
Ortaçağ tarihi boyunca ,bronzla başlayıp çeliğe kadar değişip , gelişen kılıçlar eşliğinde çok keyifli ve bir o kadar da öğretici , mükemmel bir tarih turu yaptık çalışmalarınız sayesinde Selim bey . teşekkürler ve elinize sağlık.
-
Teveccühünüz için teşekkür ederim.Aslında son kısmın tarih içeriği epey bir boldu.Mecburen ayrı bir çalışma haline gelecek :)
İşin içine girince herşeyi toplamak zor oluyor.Onu da onu da diyerek.Herhalde onlarıda eklesem 30 sayfa olurdu. :)
Aslında gladius için daha fazla resim yükleyecektim fakat bazı resimler çerçeveye sığmadı.İşin açıkcası benimde pek haz ettiğim bir şey değil bu.O yüzden yüklemedim ama link olarak vereceğim.Epeyi bir miktarda makro resim de var.
http://www.romancoins.info/MilitaryEquipment-Attack.html (http://www.romancoins.info/MilitaryEquipment-Attack.html)
-
Selim bey,
Yazınız çok güzeldi, çok teşekkür ederim.
Affınıza sığınarak soracağım, Geibig ve Oakeshott sınıflamalarını gösteren çizimlerde, namlular üzerindeki ikinci çizimler, olukları mı göstermektedir?
İkinci sorum ise Türk kılıçları ve yatağanlar için bu şekilde hazırlanmış bir tasnif var mıdır?
Saygılarımla
-
Mert bey,Avrupa örneğindeki gibi kapsamlı bir tasnif bulunmasa da Osmanlı Türk kılıçları genel Osmanlı sanat ve kültür tarihindeki gibi Erken(başlangıçtan Fatih'e) Klasik (Fatih'ten Lale Devrine) ve Batılılaşma veya Tanzimat devri(Lale Devrinden Meşrutiyete) olarak üç döneme tasnif edilebilir.
-
Mert bey evet olukları göstermektedir.Sancar beyin dediği gibi çok detaylı bir sınıflama yok.Gelelim en önemli kısma ne yazık ki düzelt kısmını bulamadım.
Bir sagada savaşçı
kılıcını geri alabilmek için tüm zenginliğinin yarısını vaat etmektedir.Yine
aynı sagada ise bir kılıca 16 adet sağmal inek değeri
biçilmektedir.
Cümlesi yanlış olmuş özür dilerim Laksdela sagasının 13. bölümü ile 30. bölümünü birbirne karıştırmakla kalmamış bir terimi de yanlış çevirmişim. :'( (Aslında terim olduğunu bile yeni farkettim)
Saga Norveçli ünlü bir aieyi anlatıyor.13. kısımda kılıcı kral aileye hediye ediyor.Kılıcın değerinin yarım mark olduğu belirtiliyor.Meğersem mark altın ve gümüş için kullanılan bir ağırlık ölçüsüymüş ve 8 onza tekabül ediyormuş yani kılıc 125 gr altın değerindeymiş.Bu miktar sikkeylede 16 adet sağmal inek alınabiliyormuş.
30. kısımda ise 3. kuşak olan Geirmundur karısını ve beş para bırakmadan çocuğunu İzlanda'da terk edip gitmek istiyor.Bunu tahmin eden karısı sandalla gemiye gece o uyuklarken kılıcı gemiden alıyor ve yerine kızını bırakıyor.Bebek ağlayınca Geirmundur uyanıyor ve gemiden sesleniyor.
Kızını ve paramın istediğin kadarını al.
Kılıcın kaybınını bu kadar mı önemsiyorsun
Şu kılıcın kaybınsa büyük miktarlarda para kaybetmeyi yeğlerdim
Sen bir kılıca sahip olmadığından bana onursuz biri muamelesi yapıyorsun
gibi birşey.İnglizcesi şu:
He told her, "Take your daughter and whatever wealth you want."
She asked, "Do you mind the loss of your sword so much?"
"I'd have to lose a great deal of money before I minded as much the loss of that sword."
"Then you shall never have it, since you have treated me dishonorably."
-
GECİKMİŞ BİR SEAX YAZISI:
(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/b/bf/Seax_merowingian.jpg/450px-Seax_merowingian.jpg)
Pek çok dilde sax , scramasax veya seax olarak geçen bu bıçağın ya da palanın hem isminin kökenini hem de orjinini saptamak oldukça güçtür.Aslına bakılırsa bu bıçak tüm Avrupa kullanılmış her milletin kendine bir şey kattığı bir objedir.Modern arkeoloji şöyle bir tanım yapmaktadır:Kuzey İtalya , İskandinavya ve İrlandalı erkeklerin 5yy ile 11yy arasında üzerlerinde taşıdığı uzun bir bıçaktır.Ne yazık ki tamamen şu ulusa aittir diyebilmek oldukça güçtür.Pek çoğu bu bıçakların demirden yapılmıştır bazı örnekler ocak kaynağı ile demir-çelik alaşımı şeklinde yapılmıştır.Bıçakların bazıları oluklara sahiptir kimileri ise bakır , gümüş ,bronz kakmalarla işlenmiştir.Bıçaklar tam kuyruk olarak yapılmışlardır.Genellikle oldukça kalın kuyrukları vardır.Sap malzemesi olarak boynuz , ahşap ve kemik gibi organik materyaller kullanılmıştır.Maalesef günümüze kalan bir kabza örneği olmadığından bu yalnızca tahmindir.
Farklı birkaç adet seax
Bilinen ilk örneği 5.yy ait Frank mezarlarında bulunmuştur.Bıçağın bir günlük kullanım nesnesi olduğu tahmin edilmektedir bununla birlikte kısa kılıç diyebileceğimiz boyutlardaki versiyonları da bulunmaktadır.Bu nedenle bu bıçakları kısa ve uzun olarak ikiye ayırmak mümkündür.Elbette ki tarih içinde farklı kültürler farklı sınıflamalar yapmışlardır.
Genellikle 7.5 cm ile 35 cm namluya sahip modeller kısa seax olarak adlandırılmaktadır.54 cm ile 75 cm uzunluğundakiler ise uzun olarak nitelendirilmektedir.Bununla birlikte bulunan örneklerin pek çoğu 15-25 cm lik namlulara sahiptir.
Sax kullanıldığı dönem içerisinde en yüksek en aşağıya tüm savaşçılar tarafından taşınmıştır.İddia edilir ki tıpkı kılıç gibi bir özgürlük sembolüdür.Bu demir bıçakların savaş amaçlı kullanıldığını pek çok kaynak ifade etmektedir.Bununla birlikte bu konuda ortak bir yargı yoktur.Bazı kaynaklar bu bıçakların bir kısmının ocak kaynağı ile üretilmiş olmasından dem vurarak seax’ın kılıcın ucuz bir alternatifi olduğu iddia etmektedir.Elbette bir seax kılıçtan daha kısa sürede imal edilmekteydi fakat pek tabi kırılmış bir kılıçtanda seax üretebilirdi(şahsi kanaatim.)Pek çok uzman ise aslında kılıcın yanında tıpkı bir tabanca gibi yedek olarak taşındığını iddia etmektedir.Bunu da bu uzun seaxların genellikle iki yüzü keskin kılıçlarla beraber bulunmasına bağlamaktadır.Şöyle bir gerçek var ki 7.yy bu bıçaklar francisca ile beraber en çok kullanılan kesici alet haline geldi.
(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/7d/British_Museum_Sittingbourne_Seax.jpg/798px-British_Museum_Sittingbourne_Seax.jpg)
Kırık Sırtlı Bıçaklar(Broken Back Seax):
Form olarak bu bıçaklar çokça değişmemiştir.Uzalmış , incelmiş vs ana form korunmuştur.Bunun istisnaları sırtı kırık seax modelleridir.Bu bıçakların kesici olmayan sırtında 1/3 veya 3/5 kısmı keskin bir açı ile paralel yüzeye giderdi.Bu bıçaklar genellikle Britanya adasında ve İrlanda’da kullanılmıştır.Sekiz ile On birinci yy. arasında Germenlerce kullanılan bu form Anglo-Saxon formu olarak bilinmektedir.Saxonların ismini Saxdan aldığı iddia edilmekle beraber bu hiç kanatlanmamıştır.Tek bildiğimiz Sax ,seax ya da scramasax eski İngilizcede bıçak ya da kesici alet anlamına gelmektedir.
Thames Nehri Saxı:
Beagnoth’un saxı olarak da bilinen bu bıçak dokuzuncu yüzyıla aittir ve Anglo-saxon orjinlidir.Beagnoth’un bıçağın üreticisi yahut sahibi olduğu tahmin edilmektedir çünkü bu isim bıçak üzerine yazılıdır.Bıçak 1857 yılında araştırmacı Henry J.Briggs tarafından bulunmuştur.Bıçak üzerinde gümüş , bakır ve bronz kakmalara sahiptir.Büyük bir savaşçının prestij silahı olduğu tahmin edilmektedir.Fakat bıçağın asıl önemi bu değildir.Bıçak üzerindeki yazı eski saxon rünleri ile yazılmıştır.Yirmi sekiz harfli rünik alfabenin tüm harflerini içeren yegane örnektir.Bu bıçağa ait bazı sayısal bilgiler.
(http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/74/Thames_Scramasax.jpg/800px-Thames_Scramasax.jpg)
Beagnoth Seax.
Uzunluk:72.1 cm
Genişlik:3.87 cm
Ağırlık:980 gr
Türü:Kırık sırtlı seax
Materyal:Demir
Seax üzerinde hala tartışmaların devam ettiği bir bıçak/silah.Silah olduğu düşünen bazı araştırmacılar saxın spathanın evriminde bir halka ya da kayıp halka olduğunu düşünmektedir.Her ne kadar ben bu teorinin savunucusu olmasam da bu yazıyı ortaçağ kılıcın gelişimini anlattığım yazıya eklemeyi uygun buldum.
(http://www.aceros-de-hispania.com/image/paul-chen-swords/1554long-sax-sword/1554long-sax-sword.JPG)
Uzun Seax replica.Üretici Paul chen.Bazı kaynaklarda kife seax olarak da geçmekte
Böyle olmakla birlikte tamamen bu bıçaktan ilhamını almış başka bir bıçak olduğunu biliyoruz.Knife sax denilen formdan türetilmiştir.Bu bıçak bowiedir.James bowie tarafından seaxdan ilham alınarak tasarlanmıştır.Ona göre bir boğuşmada kılıç kullanmak sıkıntılıdır.Av bıçakları ise kısa kalacaktır.Bu nedenle hem itme hareketini yapabileceği hem de yarma hareketi yapabileceği kılıçtan kısa günlük kullanım bıçağından uzun bir bıçak tasarladı. Bununla birlikte aslında Jim Bowie tek bir bıçak değil birkaç bıçak tasarlamıştı.Bu bıçakla bir düelloya girmesi ve bu dövüşten kendi diri hasmı ölü çıkması sonucunda bıçak bugüne kadar uzanan namını elde etti.
James Bowie tipik bir Amerikalı olarak köle tüccarlığından ,arazi spekülatörlüğüne ,devrimcilikten askerliğine kadar pek çok şeyi yapmıştır.Hayatını merak edenler araştırabilir.Bowie kendi adıyla anılan bu bıçakların ününü göremedi gerçi 40 yaşında Alamo savaşında ölmeseydi bile ne kadarını görebilirdi bilinmez.
Bugün Bowie tıpkı bir 1911 gibi milli bir Amerikan silahı haline getirilmiştir.
-
Yukarıdaki yazıyı yazarken bazı gazetelerde Vikinglerin gerçek dımışki çelikleri kullanmış olduklarını okumuştum.Viking kılıçlarının metalurjisi üzerine çok detay bir araştırmam yoktu.Bunu umursamadım.Çünkü aynı gazeteler hafif meşrep magazin haberleriylede karşıma çıkmıştı.
Aslında elimde Alan Williams'ın "Bazı viking kılıçlarının üzerine metalurjik çalışmalar" isimli makalesi elimde vardı.Söz konusu 64 sayfalık makalenin ben yalnızca rakamlarına , karbon içeriklerine bakmıştım.Aslında herşey makalenin giriş kısmında yazıyordu.(Bu okuma kısımlarını iş çıkışı yaptığımdan olsa gerek.O ara 12-8 çalışıyordum- yazma kısımlarını ise gece yapıyordum.Bakar körlüğümün mazereti var efenim.)
Çalışma üzerlerinde çok tanımlayıcı bir isim olan Ulfbert yazan kılıçlar üzerineydi.Ulfbert her kimse (ki hala kişi mi atölyemi bir ailemi olduğu bilinmemektedir.) yaptığı kılıçlar o zaman üretilen tüm Viking kılıçlarından üstün metalurjik özelliklere sahipti.Üzerlerindeki aşınmaya rağmen bu kılıçların pek çoğu tek parça idi ve yüzde 0.7-0.9 karbon içeriklerine sahipti.Aynı değer normal viking kılıçlarında 0.3 ile 0.55 arasındaydı.
Alan Williams çalıştığı bazı Ulfbert lein sıradan Viking kılıçları ile aynı metalurjik özellikte olduğunuda gözlemlemiştir.Vardığı kanı bunların üzerlerine Ulfbert ismi yazılarak üretilmiş kopya kılıçlar olduğu yönündedir.Ulfbert kılıçları O zaman hristiyanlığın yayılmaya başladığı Frank krallığında üretilmişti.Frank kılıçlarına ilginin çok olduğunu ama Vikinglere satımının yasak olduğunu biliyoruz.Gerçek kılıçlar kaçak getirilmekteydi bu dönemde bu çeşit kopyalar çıkmış olmasını anlamak güç değil.
Bu kılıçlara yönelik olan sorularımın cevaplarını yakın zamanda çekilmiş bir belgesel açıklıyordu.İzlemekten keyf alacağınızı umuyorum.Ben çok keyif aldım hatta şu şekilde izledim denebilir :'(
Belgeselimizin ismi Secrets of the Viking Sword.Ben internetten indirdim ama youtube da tam versiyonu mevcut.
Linki: Secrets of the Viking Sword (2012) full (http://www.youtube.com/watch?v=nXbLyVpWsVM#ws)
O eski doğu masalında ki gibi aslında araığım cevaplar evimin bahçesindeydi ve onu bulabilmem için bir yolculuk yapmam gerekirdi.Cevabın orta asya kaynaklı Türk çeliği olduğu Alan Williams'ın makalesinde yazıyordu.Makalenin ne kadar gerçek olduğunu ise belgesel ortaya koyuyor.
Alan Williams'ın ilgili makalesisi için arama motoruna "
a metallurgical study of some viking swords " yazmak yeterli