Şaka maka iki haftadır gece uykusunu unuttuk haftasonları...
Latife bir yana nefis bir program oldu. Kayahan bey gayet güzel net bir şekilde ortaya koydu temel meseleleri. Tabii programın yapısından doğan handikaplar, söz verilmemesi, karpuz kesem gibi durumlar da vardı ama kılıç konusunda böyle bir programın Türk televizyonlarında ilk kez yapılabilmiş olması dahi büyük bir hadisedir diye düşünüyorum. Bu arada kaşla göz arasında benim kılıçlarım da az buçuk meşhur oldu
Murat bey maşallah benim memlükle harbokulu kılıcını elinden düşürmedi. Bir ara bizim emektarlarla da karpuz filan keserler diye krokmadım değil.
Lakin katılımcıların büyük bir hüsnüniyet ve ilgiyle konuşmalarına rağmen (
hemen belirteyim konuya olan ilgileri ve heyecanları beni de çok mutlu etti, hiçbir şekilde eleştirmek veya tahkir etmek için yazmıyorum bunları) bazı noktalarda birkaç küçük yanlış anlama mevcuttu. Bunlarla ilgili bir iki küçük düzeltme yaparsam umarım dostlar beni mazur görür.
İlk olarak yatağan ile filipin sanat savaşları ilintisi, yatağanın çift olarak taşınması mevzularında söylenenlerin yanlış olduğu kanaatindeyim. Yatağan çift olarak çapraz taşınmaz, yatağanın çaprazına kama veya hançer takılır. Eskrima, Kali eskrima, Arnis, Pençak silat v.b. gibi Malay savaş sanatları Batı Asya uygarlığına ait sanatlardan çok farklı ve kendine özgüdür. İki medeniyet ay ve güneş kadar birbirine uzaktır. Bu bölgede çeşitli çok orjinal formlarda kısa kılıç ve uzun bıçaklar bulunmaktadır lakin içbükey bıçaklar da oılmakla birlikte bunlar yatağandan çok farklı formdadır. Kaldı ki iki silahın form olarak benzer olması benzer kullanımı veyta köken ilintisini zorunlu kılmaz. Zira koşut gelişim diye bir husus sözkonusudur. Yalnız çift olarak kullanılmamakla beraber yatağanın yarma hareketiyle yakın mesafeden kullanılması hakkında söyledikleri gayet makul ve benimde katıldığım noktalar onu da belirteyim.
İkinci olarak Türk kılıcı çelik ve form olarak japon kılıcından çok üstündür. Zira japon çeliği çok düşük kaliteli bir çeliktir (ki zaten bunu belirtti Kayahan bey programda), tüm yapılan o katlamalar, özel su verme teknikleri tamamen bu kötü çeliği mümkün olduğunca ehven hale getirmek içindir. Yine de tüm bu çabaya rağmen japon kılıçları yapı olarak çok kırılgan bir özelliğe sahiptir ki zaten japonlar da bizzat bunu söylüyor. Japon kılıcını abartarak meşhur eden Holivuddur.
Örneğin birisi o sırada masa üzerinde bulunan herhangi bir dımışki Türk namlusu ile tameshigiri yapılan katanalardan birini iki eline alıp çok da güç harcamadan birbirine vursaydı katananın ağzının fena halde parçalandığını ve hatta belki de kristalik yapısı yüzünden cam gibi patladığını göreceklerdi. Dımışki namlu ise en fazla çentilirdi, belki o bile olmazdı.
Üçüncüsü de Romalılarda çelik kılıç olmaması ve Avrupa kılıçlarının demir olması hususu. Demir çağından itibaren Güney Amerika hariç dünyanın her yerinde yapılan kılıçların tamamaı çeliktir. Romalıların Gladius ve daha sonra Spatha kılıçları da çelikten yapılmıştır. Avrupa kılıçları da çeliktendir. Hatta Türklerden kılıç yumurtası ve daha sonra da namlu ithal ettikleri için bazı kılıçları dımışki çeliğindendir. Saf demir yumuşak olduğu için kılıç iyi bir malzeme değildir.
Yine daha önce belirttiğim gibi hiçbir şekilde tahkir amaçlı yazmıyorum bu hususları. Bilakis anlatıcılardaki kılıç sevgisi ve samimi heycanları bana büyük mutluluk verdi. Ayrıca bilmedi,ğim birçok hususu da öğrendim anlattıklarından. En kısa sürede tanışmak isterim her biriyle.
Bu küçük detaylar haricinde çok başarılı bir program olduğunu düşünüyorum. Özellikle Adnan ve Mimar Sinan beyefendilerin Asya türk arkeolojisine olan hakimiyetleri bu konuda çalışmış bir sanat tarihçisi olarak beni ayrıca memnun etti.
Netice olarak bu programın iyi bir başlangıç olduğu kanaatindeyim. Gerisini getirmek de bizlere düşüyor. Kemankeş dostların ne kadar faal olduğunu görünce bizim de böylesi heveskar olarak çalışmamız gereğine olan inancım artıyor. Türkçesi: kılıçları çekelim, okçulara yetişelim