Gazi Üniversitesi'nden Ortaçağ tarihçisi Dr. Erkan Göksu ile aramızda geçen bir yazışmayı, kendisinin de izni ile ve konuyla ilgilenen arkadaşların yararlanabileceği düşüncesiyle foruma aktarmayı gerekli gördüm. Bir karışıklığa yola açmamak için, karşılıklı yazışmaları ayrı mesajlar halinde yerleştireceğim ve asıl konumuzun dışında kalan bölümleri çıkaracağım.
--------------------
Erkan Bey,
Kılıçla ilgilenen uluslararası çevrelerde çok büyük bir ilgi ve merakın odağında bulunan ve efsaneden gerçeğe dönüştürülmesini herkesin sabırsızlıkla beklediği, tezinizde sizin "karaçuri" olarak adlandırdığınız kılıçla ilgili bir bahis açmak istiyorum.
Ulaşabildiğim kadarıyla, Türkçe literatürde "karaçori" sözcüğü ilk kez Prof. Togan'ın 1946 tarihli "Umumi Türk Tarihine Giriş" kitabında yer alıyor. Bu tarihten sonraki tüm bahislerde de sözkonusu eser kaynak gösteriliyor. Prof. Togan, eserinde sözlerine referans olarak "Islamic Culture, Hyderabad Deccan, 1938, April, p. 215-216" gösteriyor. (Bu dergiyi Istanbul'daki kütüphanelerde bulamadım, Japonya Uluslararası Üniversitesi kütüphanesinden faks ile edindim..!) Referans gösterilen yazı, Iqbal M. Shafi'ye ait ve "Fresh Light On the Ghaznavids" başlığı taşıyor. Ancak burada bir sorunla karşılaştım; Shafi, makalesinde "qalachur" sözcüğünü kullanmıştı. Yani Prof. Togan, referans gösterdiği makalede yer alandan açıkça farklı bir sözcük kullanmıştı.
Bunun üzerine, bu kez de Shafi'nin makalesinde konu ile ilgili olarak referans gösterdiği çalışmayı ("Oriental College Magazine, 1937, November, p. 76") Kanada'dan, McGill Üniversitesi İslami Çalışmalar Kütüphanesi'nden temin ettim. Farsça olan bu çalışmanın ilgili kısmını tarayıp ekte size gönderiyorum. Aslen İran'lı olan ve üniversiteyi birlikte okuduğumuz bir arkadaşım oldukça zorlanarak basit bir tercüme yaptı benim için ve "kalaçuri'nin Türkler'in kullandığı, kılıçtan uzun, mızraktan kısa bir silah olduğunu" söyledi. Bu tanımlamanın kendisi bile ayrıca inceleme konusu, ancak sözcüğümüze dönersek; arkadaşımın "kalaçuri" olarak okuduğunu, ben kısıtlı Osmanlıca bilgimle "kalaçori" olarak okuyabilirdim, ama Prof. Togan'ın "karaçori" olarak kullanmasını hala anlayabilmiş değildim.
Bu nedenle, daha önce Munyat'ul-Guzat üzerine yaptığı çalışmasıyla ilgili olarak kendisiyle yazışmış olduğum UCLA'dan Dr. Kurtuluş Öztopçu ile irtibata geçerek dil bilimi yönünden görüşüne başvurdum. Kendisi, sözcüğü "kalaçori" olarak okuduğunu, belki orijinal metinde bir miktar zorlamayla "karaçori" okunabileceğini, ancak her halükarda sözcüğün kendisine yabancı olduğunu bildirdi. Sonuç olarak, Prof. Togan'ın niçin "karaçori" dediğini öğrenebilmem mümkün olmadı.
Bu arada, Ortadoğu coğrafyasının kesici silahlarını araştırmaya çok büyük emek vermiş olan, birkaç yıl önce tanıştığım ve o zamandan beri her fırsatta dostça tartışmalara girdiğim Dr. Manouchehr Moshtagh Khorasani, geçen yıl yayınlanan ve alanında bugüne kadar yapılmış en önemli çalışma kabul edilen "Arms and Armor from Iran" adlı dev eserinde, "qalachuri"yi Türklerin kullandığı bir tür eğri kılıç olarak tanımlarken, referans olarak (sizin de tez çalışmanızda referans gösterdiğiniz) Ömer Hayyam Nişaburi'nin "Nevruzname"siyle, Mübarekşah Fahr-i Müdebbir'in "Adabu'l-Harb ve'ş-Şeca'a"sını göstermektedir. Kendisi bu kaynaklara referansla, sözcüğü "qalachuri = kalaçuri" olarak okumaktadır.
Sizin tezinizde kullandığınız "karacuri" sözcüğü, "r" harfiyle Prof. Togan'ın, "u" harfiyle Shafi ve Khorasani'nin okumasına benziyor. Sormak istediğim, bu okuma için bir referansınız var mı? Tabiidir ki, "vav" harfinin "o" veya "u" olarak okunması Farsça ile Osmanlıca okuma alışkanlıklarının farklılıklarından kaynaklanabilir. Benim asıl üzerinde durduğum, yukarıda bahsetmiş olduğum "l - r" farklılığı; yani Prof. Togan'ın niçin "kalaçori" demediği ve buna bağlı olarak da, "karaçori"nin nereden geldiği. Bu konuda sizin bildiğiniz başka bir kaynak, yahut konu hakkında bir teoriniz var mı?
Esenlik dileklerimle,
Kayahan HOROZ