Japon toplumunda kılıç
Edo döneminde sadece Samuraylar kılıç taşıyabiliyordu.
Kılıcın, samurayın ruhu olduğu düşünülür. Diğer silahlar zamanla popülerliğini yitirirken kılıç yerini korumuştur. Japonlar kılıca olağanüstü değer verirlerdi. Birçok Japon tarihçisine göre Edo döneminde sadece samurayların kılıç taşımasına izin verilirdi. Öyle ki, kılıç taşımak bile bir köylüyü öldürmek için yeterli bir sebep teşkil ediyordu. Paraya ihtiyacı olan efendisiz kalmış samurayın (Ronin) kılıcını satması Japon toplumundaki onursuz durumunu daha da kötüleştirirdi. Bunu yapanlar samurayın gözünde "ruhsuz" olurdu.
Eski Japon kültürünün çoğu, kılıçlar etrafında dönüyordu. Özenle belirlenen kılıç taşıma, temizleme, muhafaza etme, keskinleştirme (ya da keskinleştirmeme) ve tutma metodları dönemden döneme gelişmiştir.
Örneğin; bir başkasının evine giren bir samuray, diz çöktüğünde kılıcını nasıl yerleştirmesi gerektiğini bilmelidir. Kılıcı kolay çekebilecek şekilde yerleştirmek şüphe ya da saldırı hissi uyandırabilir; bu sebeple, kılıcın sağda ya da solda olması ve uzağa ya da bir kişiye doğru tutulmuş olması etik açıdan önemli bir noktadır. Ev sahibinin uzun kılıcı, katana-kake adı verilen bir rafta vakizaşinin üzerine yukarı doğru bükülmüş şekilde konur; omote (suka ya da kabzanın solu göstermesi) geleneklere göre bir uyarıdır. Diğer taraftan, taçi, kuşanıldığı gibi bir duruşa sahiptir, suka tabandaki bir oluğa yerleştirilmiştir ve yukarıyı göstermekte olan saya, keskin kısım aşağıda olacak şekilde bir girintiye yerleştirilmiştir.
Çoğu samuray, kılıcını öncelikli silah olarak kullanmaz; önce yay, sonra mızrak, son olarak da kılıç kullanılır. Kılıç çekmek, son hadde gelindiğinde ruhun serbestçe alev almasına izin vermek gibidir. Teslim olmaktan başka çare kalmayana dek savaşmak olarak açıklanan "Ken ore, ya mo suki" (tam çevirisi : kılıcı kırılmış ve oku da yok) bir deyim olarak kullanılır.
Japon kılıcının tarihçesi
20. yy. öncesi
6. yy'da efsanevi imparator Jimmu, Japonya'nın büyük bir kesimini fethetti. Bu dönemde Japonlar kılıç yapma sanatını Çinli demircilerden öğrendiler. Eski kılıçlar Çin tarzında, düz, tek ya da çift taraflı idi. Bilinen en eski kenjutsu formu, Kofun dönemine tekabül eder (3. yy ve 4. yy). Kaşima no Taçi (鹿島ã®å¤ªåˆ€) adı verilen stil, Kaşima Tapınağı'nda ortaya çıkmıştır. Hiyan (8.-11. yy) döneminde Aynu bölgesinde, Rusya ve Japonya'nın kuzeyde yer alan Hokkaido bölgesinden alınmış tekniklerle kılıç yapımının geliştiği görülür. Aynu halkı, katananın ortaya çıkmasına etki eden -varabati-tu (蕨手刀)- varabati kılıcını kullanırdı.
Efsaneye göre Japon kılıcı, Amakuni isimli demirci tarafından katlı çelik işlemiyle icat edilmiştir. Değişim sürecinde katananın tek yüzlü olması ve biçmek için daha uygun hale gelmesi, bu dönemde ortaya çıkan kenjutsu stillerine de yansımıştır.
Savaş dönemi
12. yy.da uzun bir çöküş döneminden sonra iç savaş patlak verdi. Beş asır boyunca Japonya kendi karanlık çağlarına damgasını vuran şiddetli savaşlar yaşadı. Onin Savaşı, Japon zırhında devrim yarattı.
Muromaçi döneminde kanlı savaşlar artık gelenek halini almıştı ama tembel Shogun generallerinin kültür ve sanata değer vermesi adaların barbarlığa düşmesini engelledi. Bu dönemde birçok iyi kılıç imal edildi. Kılıçlara olan yoğun ihtiyaç sebebiyle demirciler imalat tekniklerini değiştirdiler. Bunun yanında, savaşmanın getirdiği barbarlık kılıç imalatının altın dönemi olarak da bilinen Kamakura döneminin hayli sanatsal tekniklerinin terk edilmesine, işlevsel ve tek kullanımlık silahlara yönelime sebep oldu. Muromaçi döneminde, Ming hanedanına yasal ticaret yoluyla en az 200.000 katana ihraç edildi. Sonuçta başarısız olan bu kararın nedeni, Japon silah üretiminin tamamını piyasadan toplamak ve korsanların silahlanmasını zorlaştırmaktı. Zaman geçtikçe, bu sebeplerden ve ateşli silahların savaş meydanında sonuca ulaştıran güç olarak ortaya çıkması sonucunda kılıç ustalığı unutulmaya yüz tuttu.
Ünlü Moğol İşgali (元寇, Genko), Japon kılıcının gelişimi için dönüm noktası olmuştur. Kokan Nagayama şöyle anlatır:
"Japon savaşçıları daha önce, deri zırhlar giyen ve kendi kılıçlarından bariz üstün böylesine kuvvetli bir kılıç kuşanmış, eşsiz savaş tekniğine sahip bir düşman ile karşılaşmamışlardı. Kimi Japon demirciler, ‘sırt kısmına doğru geniş hatlara sahip kılıçlar daha heybetli görünür fakat kırılmaya meyillidir’ düşüncesine istinaden daha ince ve daha basit hatlara sahip kılıçları benimsemeye başlamışlardır." Ne yazık ki Nagayama yararlandığı Japon tarihi kaynaklarında Moğol kılıcının, Japon kılıcına üstünlüklerinden bahsetmemiştir. Diğer Japon âlimleri, bu dönemdeki bazı Japon demircilerin Moğol tehdidine karşı daha kalın sırtlı kılıçlar imal etmeye başladıklarının altını çizmiştir.
Barış dönemi
Barış zamanlarında demirciler daha rafine ve artistik kılıç tasarımlarına yönelecek zamanı bulmuşlardır. Monoyoma döneminin başlarında yüksek kaliteli tasarımlar görülmüştür. Önceki savaş döneminde eski demircilerin teknikleri kaybolunca bu kılıçlara yeni kılıç manasına gelen şinto, daha eski kılıçlara da bariz bir şekilde koto (eski kılıçlar) adı verilmiştir. M.Ö. 987 civarında kıvrık kılıçlardan sonra ortaya çıkan kılıçlara da jokoto denilmiştir. Edo döneminde, samuray sınıfının bürokrat ve polis sınıfına dönüşmesi gibi sebeplerle kaliteden yine vazgeçilmiş ve işleme ve süsleme gibi ilgili diğer sanat dalları zaman zaman gelişim göstermiştir. Horimono olarak bilinen bu basit ve zevkli süslemelerin eklenmesi esas olarak dini sebeplere dayanır. Bir çok şinto kılıcında bulunan daha karmaşık işin, artık güzellik taşımadığı ve özellik arz etmediği düşünülür.
Tecrit taraftarı Tokugava Şogunluğu döneminde ateşli silahlar ve barut yasaklanmış ve dolaşımdan kaldırılmıştır. 18. yy ortalarında çoğu genç Japon, değil bir silahın ateşlendiğini görmek, ateşli silah bile görmemiştir.
Bu dönemin sonlarına doğru silah imalatı tekrar azaldı ve usta demirci Munetsugu’nun çabaları sayesinde 19. yy başlarında sanatsallığa saygı geri döndü. Munetsugu, şinto sanatı ve tekniklerinin koto bıçaklarına nazaran düşük seviyede kaldığı ve ülkedeki bütün kılıç yapımcılarının, unutulmuş tekniklerin açığa çıkarılması için çaba sarf etmesi gerektiği yönündeki düşüncelerini açıkladı. Munetsugu, dinleyen herkese fikirlerini anlatarak ve bildiği her şeyi öğreterek ülkeyi gezdi. Kılıç ustalığı onun yol göstericiliği sayesinde tekrar toparlandı ve Japon kılıç imalatında ikinci yeniden doğuş yaşandı. Şinto metodundan vazgeçilmesi ve eski tekniklerin tekrar keşfedilmesi sebebiyle bu dönemin kılıçlarına "yepyeni" manasına gelen şinşinto denilir.
19. yy sonları
Matthew Perry’nin 1853’te gelişine kadar bir değişim yaşanmaz. Kanagava Anlaşması, Japonya'yı zorla dış dünya ile tanıştırınca Meji Devrimi'nin takip ettiği hızlı modernleşme süreci başlar.
1876’daki Hayitoreyi döneminde silah taşımanın yasaklanması, samurayların halktan ayırt edilmesini zorlaştırmıştır. Katana bulundurmanın yasaklanmamış olması sebebiyle birçok katana saklanmıştır. Bir anda kılıç pazarı ölmüş, birçok demirci ticaretten yoksun kalmış ve değerli yetenekler kaybolmuştur.
20. yy. sonrası
20. yy başlarında askerlerin kılıç ile silahlandırılması ihtiyacı ortaya çıkınca, onlarca yıl sonra demirciler tekrar iş sahibi olmuştur. Gunto olarak bilinen bu kılıçlar, genellikle düşük kalitede, bir çoğu yağ ile ısıtılarak ve keski ile yontulmak yerine damga basılmak suretiyle seri numarası verilerek üretilmiştir.
Katana, birçok meslek dalında kullanılmaya devam edilmiştir. Polisler sadece suçluları yakalamak için değil, aynı zamanda katana kullanan suçlulara karşı kendilerini savunmak için de katana kullanmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde Kendo, polis eğitim sürecine dahil edilerek polis memurlarının katana kullanmak için asgari eğitimi alması sağlanmıştır.
II. Dünya Savaşı
[img=http://img525.imageshack.us/img525/6096/180pxsabresecondeguerrebi7.jpg]"Tip 95" .
Savaş döneminde astsubayların kullandığı Tip 95, subayların şin-guntosuna benzer; standart makine çeliğinden metal kabartmalı ve boyanmış saplı geleneksel sukaya benzetilerek tasarlanmıştır.
Bu dönem katana için karanlık olmasına rağmen özellikle imparatorluk sanatçıları olarak istihdam edilen azınlık tarafından ustalık canlı tutulmuştur. Bu demirciler Gassan Sadakazu ve Gassan Sadakatsu; imparator ve diğer yüksek rütbeli görevliler için eski kılıçlar ile yarışacak kalitede işler çıkartmakla meşgul olmuşlardır. Gassan Sadakatsu’nun öğrencileri, Japon kimliği için önemli olan bilgilerin vücut bulduğu, dokunulmaz kültür elçileri ya da yaşayan ulusal hazineler olarak düşünülür. 1934 yılında Japon hükümeti ordusunu, şin-gunto – yeni ordu kılıcı – ile donatınca Tip 94 katana ve buna benzer birçok makine ya da el yapımı geç şinto türleri II. Dünya Savaşı’nda kullanılmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası
ABD işgali sırasında tüm silahlı kuvvetler dağıtılmıştır. Belediye ve polis izni dışında keskin kenarlı katana imalatı da yasaklanmıştır. Daha sonra Dr. Homma Junji’nin General Douglas MacArthur’a başvurması üzerine bu yasak kaldırılmıştır. Görüşmeleri sırasında Dr Homma, Japon tarihinin çeşitli dönemlerinden kılıçları göstermiş ve çabuk kavrayan bir öğrenci olması sayesinde General Mac Arthur, hangi kılıçların artistik değeri olduğunu, hangilerinin ise gerçek silah olarak düşünülmesi gerektiğini kolayca tespit edebilecek hâle gelmiştir. Bu toplantının sonucunda genel yasak düzenlenmiştir. Böylece gunto sınıfı tamamen imha edilecek ve artistik değere sahip kılıçlara sahip olmak ve muhafaza etmek mümkün olacaktır. Hatta birçok katana, kelepir fiyata ABD askerlerine satılmıştır. Bazıları çalınmış, geri kalanlar ise muhafaza edilmiştir.
1958 yılındaki silahsızlanmaya bağlı olarak ABD’de Japonya’dan daha fazla Japon silahı bulunuyordu. Doğudan dönen ABD askerleri genellikle taşıyabildikleri kadar kılıcı beraberlerinde getirmişlerdir. Bu kılıçların 1.000.000 hatta daha fazlası gunto iken küçümsenmeyecek bir kısmı da koto, şinto ve şinşinto idi.
Edo dönemi sonrasında demirciler giderek üretimlerini sivil ürünlere doğru çevirirken silâhsızlanma ve müteakip düzenlemeler neredeyse katana üretiminin sonunu getirdi. Pek az demirci ticaretini devam ettirdi. Dr Homma, kendilerini eski teknik ve kılıçları korumaya adamış “Sanatsal Kılıçları Muhafaza Derneği†(Nihon Bijitsu Hozon Token Kayi) kurucu simgesi haline gelmiştir. Aynı fikirde olan diğer bireylerin de çabasıyla katana karanlık günlerinden kurtuldu ve birçok demirci Mungetsugu’nun başlattığı işi, eski teknikleri ortaya çıkarıp bugünün kılıçlarının eski kılıçlar kalitesinde üretimini devam ettirdi.
Bazı katanalar modern zamanda silahlı soygunlarda kullanıldı. Ne var ki, bu katanaların çoğu kılıca benzer, esasında düzgün olarak imal edilmiş bir katananın fiyatı ucuz bir tabancaya nazaran daha fazladır.
Sınıflandırma
Uzunluğa göre
[img=http://img126.imageshack.us/img126/5546/180pxkatanabladesnp8.jpg] Çeşitli katana ve vakizaşi bıçakları
Bütün Japon kılıçları bu metoda göre üretilmiştir ve görünüşte bir bakıma benzerler. Farklı kılıçları birbirinden ayıran en belirgin özellik uzunluklarıdır. Japon kılıçları şaku birimine göre ölçülür (1 şaku = yaklaşık 30,3 cm ya da 11,93 inç; 1891’den itibaren şaku tam olarak 10/33 metre olarak tanımlanır, ama daha eski bilgiler bu değerden az da olsa sapmalar gösterebilir). Daha kesin ölçüm için, “sunâ€, “buâ€, ve “rin†(sırayla şaku’nun onda biri, yüzde biri ve binde biri) kullanılabilir.
Kesici kısmı 1 şakudan (30 cm) kısa olanlar tanto (bıçak) olarak adlandırılır.
Kesici kısmı 2 şakudan kısa fakat 1 şakudan uzun olanlar (30-61 cm) şoto (kısa kılıç) olarak adlandırılır, vakizaşi ve kodaçi buna dahildir.
Kesici kısmı 2 şakudan (61 cm) uzun olanlar dayto ya da uzun kılıç olarak bilinir. Bu katananın dahil olduğu gruptur. Fakat katana terimi sık sık yanlış kullanılmaktadır. Bir kılıç eğer obi adı verilen bir kuşak ile yukarıya doğru bakacak şekilde asılmışsa katanadır (bu katanalar bıçak uzunluğu maksimum 65 cm olanlardır). Eğer kemerden bir şeritle bağlı ise buna taçi adı verilir. (bu katanalar bıçak uzunluğu maksimum 75 cm olanlardır).
Katana, vakizaşi ve tanto
[img=http://img126.imageshack.us/img126/8669/180pxkc4b1lc4b1c3a7samuhy6.jpg]Anormal derecede uzun bıçaklar (3 şaku ya da 90 cm’den uzun olanlar) genellikle sırtta çapraz taşınır ve ödaçi ya da nodaçi olarak adlandırılır. Ödaçi bazen katana yerine de kullanılır.
Çisa-katana sadece kısa katanadır. Bir katana 2 şakudan uzundur. Ne var ki, çisa-katana, uzunluğu 1 ve 2 şaku arasında olan vakizaşiden uzundur. Genellikle uzun boylular için katana ve daha kısaları için vakizaşi yapılmaya başlandığından beri çisa-katanalar ender görülmeye başlanmıştır. Çisa-katanalar için söylenen en bilindik şey, bıçaklar arasında bir benzeri olmayan kısa katanalar olmalarıdır. Genelde Buke-Zukuri yöntemiyle yapılmışlardır.
Okul ve şehirlere göre
Japon kılıçlarının izi, her birinin kendi okulu, geleneği ve ticari markası olan birkaç şehirden birine kadar sürülebilir. Örneğin Mino şehrinin kılıçları başından beri keskinliğiyle ünlüdür. (Kaynak: Kokan Nagayama - Japon Kılıç Uzmanları Rehberi s. 217). Bu gelenekler ve şehirler aşağıdaki gibidir:
Soşu OkuluYamato OkuluBizen OkuluYamaşiro OkuluMino Okulu (Örn. Kanenobu)Vakimono Okulu
Üretim tarihine göre
987 öncesi:Bazı düz çokuto veya jokotolar ve sıradışı şekildeki diğerleri.987 - 1597:Koto: Japon kılıç sanatının zirvesi kabul edilir. Daha önceki modeller en derin kıvrımlar kabza kısmında olmak üzere eşit olmayan kıvrımlar içeriyordu. Dönem değiştikçe kıvrımın merkezi kılıcın ortasına doğru çıktı.1597 - 1760:Şinto ya da "yeni kılıç". Kotonun daha basiti olarak bilinir ve genellikle yapılış becerisinde düşüş vardır.1761 - 1876:Koto şeklinde yapılmışsa, şinşinto ya da "yeniden diriliş kılıcı" olarak adlandırılır. (Tam çevirisi: "Yeni yeni kılıç") Bunlar kotolara göre daha kötü fakat çoğu şintoya göre daha üstün kılıçlardır.1876 sonrası:Hayitorei Kararnamesi yürürlüğe girdi. Toplu üretilen tüm kılıçlar alaycı bir şekilde gunto olarak adlandırılır. Bunların çoğu genelde şinto ve şinşinto dönemlerine ait kılıçlardan çok az kısa olan ve toplu üretilen katanalara benzese de, genellikle katanadan çok, batıdaki süvarilerin palalarına benzerler.
Takma şekline göre
1500 öncesi:Çoğu kılıç, kemere bağlı ve aşağıya doğru duracak şekilde kuşanılır. Bu stile jindaçi-zukuri denir ve bu şekilde kuşanılan tüm daytolara taçi adı verilir.1500 - 1867:Neredeyse tüm kılıçlar küçük bir bıçak ile birlikte bir kuşak yardımıyla takılır. İki bıçak da yukarıya doğrudur. Bu tarza buke-zukuri adı verilir ve bu şekilde takılan tüm daytolara katana adı verilir.1867+:Kısıtlamalar ve / veya samuray sınıfının yıpratılmasıyla, çoğu kılıç, batı donanma subaylarının kılıç kuşanma şekline benzeyen jindaçi-zukuri tarzında kuşanılmaya başlanmıştır. Yakın geçmişte (1953 sonrası) buke-zukuri tarzında, sadece gösteri amaçlı kullanılmasına izin verilse de bir canlanma vardır.