Merhaba.
Bir süredir takip ettiğim konularda gerçekten konuşulmamış, rastlanmamış bilgilere değinilmiş, teşekkürler. Ben de dilim döndüğünce ve bilgim yettiğince nacizane birkaç hususa değineyim.
Süvari kavramı bilindiği üzere insaoğlu atı evcilleştirdiğinden beri mevcut. Ağır-Hafif ayrımı da oldukça eski tarihlere götürülebilirse de, bu ayrım temelde her topluluğun kültür-sosyal yapısıyla ilgili bir şey.
Doğu toplumlarının süvari kitlesinin önemli kısmını hafif birimler oluştururken, bu husus batıda, özellikle orta-ortaçağdan sonra ağır lehine işliyor. Ancak hafif süvari her zaman var. Osmanlıdan önce de mevcut ancak sadece keşif, gözleme ve bir nevi erken uyarı sinyali görevinde, sayıca önemsiz gruplar halinde kullanılıyor. Diğer taraftan Osmanlı'da da ağır süvari mevcut. Kabaca, tam donanımlı bir sipahi ağır süvaridir mesela. Ancak batıyı esas dehşete düşüren şey akıncı kavramı ve bu kitlelerin verdikleri zararın boyutu ve hızı.
Elbette hafif süvarinin etkin kullanımının ortaya çıkışında Osmanlının etkisinin olduğu tartışılmaz ancak esas ayrım ve uzmanlaşma 18yylın ortalarından itibaren gerçekleşiyor. Bu noktadan sonra hafif süvarinin standart işlevlerine, belki de en önemlisi takip ve imha niteliği de katılıyor.
Bu dönemde ağır süvari, topla bozulabilen piyadeye karşı, yanaşık bir düzende cephe saldırısı için ve süvari-süvari çarpışmalarında kullanılıyor. Bunun için kılıçları uzun (ortalama 35") ve düz. Hafif süvari ise, sorumluğu gereği çoğunlukla "savurma" hareketini yaptığı için kılıcı nispeten kısa (ortalama 28") ve eğri. Kabaca eğri kılıç kullanımı hızı ve bir rakibi hızlıca savaş dışı bırakıp bir diğerine geçmeyi mümkün kılıyor.
Bu noktada önemli bir husus mevcut ki düz kılıçlarla yapılan saplama hareketi, eğri kılıçlarla yapılan kesme hareketinden genellikle daha ölümcül. Bu konuda özellikle Napolyon dönemi günlüklerinde hafif süvari kılıcıyla "doğranmış" bir adamın yaşadığını gören bir subay, ağır süvari tarafından, saplama şeklinde bir yarası bulunan arkadaşlarının daha yaralarının yerini dahi bulamadan öldüğünü anlatıyor.
Neyse uzatmayayım, Cold Steel vb. video ve bir miktar dokümanı ben de inceledim. (cold steel'in tüm dvdleri var bende ki izlerseniz siz de göreceksiniz uygulamalar çok genel bence) Elbette faydalı olur ancak, anlatılan şeyler 18yy ve sonrası döneme ait, kaba ve dar nitelikli ve doğu eğri kılıç teknikleriyle çok da ilgisi bulunmamakta bence. (örneğin kılıcın eğriliğini kullanarak defansı geçmek diye bir şey söz konusu olamaz çünkü eğer bir eğri kılıç blokaj için DOĞRU şekilde kullanılırsa, kılıcın eğimi zaten gelen darbeyi savunanın tehlike bölgesi dışına daha küçük bir güç ve kolaylıkla atar. Aynı şekilde blokede aşırı güç kullanmak gibi bir gereklilikte bulunmuyor aslında tabi kılıç anatomisi DOĞRU şekilde kullanılırsa vb.)
Doğu tarzında kılıç kullanımı bir derya, batılı kaynaklar elbette temel ve/veya fikir kaynağı olması açısından faydalı olabilir ama esas kaynaklar memlük, hint ve farsi menşeli olmalı araştırdığım kadarıyla.
HEMA, avrupa tarihi savaş sanatları'nın kısaltılmışıdır ve birçok avrupa kılıç stilinin genel tabiridir. Bu konuda spesifik olarak çalışma yapan grupların önde geleni ise ARMA'dır. Rönesans dönemi savaş sanatlarını çalışıyorlar temel tekniklerin ötesinde bir şey katacağını sanmam eğri kılıç teknikleri açısından.
Kılıç boyutlarına gelecek olursak, süvari kılıçları tarih boyunca GENELDE daha uzun ancak her zaman değil. Long sword, Two handed epe vb. gibi. Bıçak açısı farkını süvari-piyade ayrımından ziyade işin veya onu kullananın niteliği belirliyor. Ağır süvari-hafif süvari vb. gibi. Kabzaların şeklini kullanan birim değil, ait olduğu toplum-dönem belirliyor. Birçok kılıcın, sadece kabzasından hangi döneme (ve bazen millete) ait olduğunu tespit edebilirsiniz yeterli veri tabanı ile.
Yalman konusu da yukarıda açı ve kabza hususlarında anlattığım şekilde ancak yalmansız türk kılıcı olmaz diye bir şey yok. Hatta bir dönemden sonra çoğunlukla yalmansız kılıç görülüyor Osmanlıda. Uzatmayayım bu uzun konu.. Ancak şunu söyleyeyim yalman gövdeye göre her zaman (100 kılıcın 99'unda) ince ve hafiftir ve olmak zorundadır. Bunu da uzatmayayım uzun konu :-)
Gerçek anlamda silah standartizasyonu kavramı 18yy son çeyreği ve hatta 19yy başına tekabül eder. Standart silah kavramından ziyade benzer silahlar kavramı söz konusu olabilir mi? Mümkün.. Aslında Fransa'dan kısa süreyle ham madde ve namlu karşılığı satın alınmış kılıçlar, esas ithalat İran'dan…
Iaido teknikleri ile eğri kılıç kullanımı çok farklı aslında. Kendi kendine gerçekleşme olayı ise tabiki mümkün değil. Ancak Türk kılıcının açısı ve o efsane yalmanı sebebiyle, kılıcın ön kısmının belli bir miktarı belirli bir açıyla kullanılırsa kesişin gücü ve kolaylığının artması kuvvetle ihtimal.
Bu noktada bir şey dikkatimi çekti, Gökmen bey, İngilteredeki gösterinizde bahsettiğiniz yay-kılıç kombinasyonlarınız kaynağı sanırım Medieval Muslim Horsemanship'te yer alan bir minyatür, ancak o dönem ve yazarın baz aldığı toplum itibariyle, kullanılan kılıçlarda kabza topuzunun bulunmadığı dikkatinizi çekmiştir sanırım, diğer taraftan aynı minyatürde süvarinin bileğinde siper de görünüyor ki bu bir nevi gösterinin resmedilmesi görüntüsü veriyor, bir savaşa hazırlık anını ifade ediyor da olabilir bilemiyorum ama ciddi bir çatışma anında o tip bir kullanım çok mantıklı gelmedi bana.
Ek olarak üç güç ayarı demişsiniz ama doğu tipi eğri kılıç kullanımı çok büyük oranda bilek kullanımına dayanıyor. Kol ve dirsek hareketi elbette gerekli ancak bilekten yapılan güçlü hamlelerin insanı nasıl şaşırttığını görmelisiniz… İşte bu yüzden batının saber-eğri kılıç teknikleri çok yardımcı olmayabilir düşüncesindeyim. Baz oluşturması açısından ise, evet belki..
Diğer taraftan vitrin dışından ölçü aldım demişsiniz ama kabul edin böyle bir şey nasıl bir referans olabilir ki? Zaten kılıcı kılıç yapan bıçak boyunca uğradığı kalınlık vb. değişiklikler. Zaten bunlar olmadan yapılan bir kılıcın nasıl bir şey olduğunu elinize aldığınızda anlayacaksınız.
Türk kılıcı için çok daha kalifiye ustalar var Türkiyede ancak maalesef zanaat sırrı mantığıyla bilginin genelden saklanması ve yazıya çokça dökülmemesi birçok şeyi kaybettirmiş unutturmuş. Yaklaşık 6 aydır uğraştığım bir proje var istediğim gibi neticelenirse ayrıntısıyla, adresiyle paylaşırım. Zaten kafamdaki gibi olursa, aslına en yakın mevcut replika olacak herhalde.
Son olarak ve önemlisi yıllardır HEMA'nın ARMA'nın altından girip üstünden çıkmış bir grup var Türkiyede Kuzgun Akademi. Benim de temasta olduğum ancak henüz aktif olarak katılamadığım Ankara menşeli bir oluşum ancak büyük illerde de alt grupları mevcut. Kurucusu İlker Karagülle Türk kılıcı ve yatağan kullanımı konusunda projeleri var. Geçmiş birikimi çok faydalı olacak yol boyunca.
İlk etapta benden bunlar var. Yanlış-akla takılan-yatmayan varsa konuşalım paylaşalım.
Sevgiler.