Başlarken > Temel Bilgiler, Terim ve Kavramlar

Osmanlı Kılıç Talimleri

(1/7) > >>

Kayahan Horoz:
Bugüne kadar sitemize ulaşan mesajlardan anlaşıldığı kadarıyla, en çok merak edilen konulardan biri, Osmanlılar'daki kılıç talim ve teknikleri.

Yıllardır araştırmama rağmen, Osmanlı kılıç talimleriyle ilgili birincil bir kaynağa henüz ulaşamadım.  Aralarında Prof. İ. Hakkı Uzunçarşılı'nın da bulunduğu bazı tarihçiler eserlerinde "bir zamanlar yeniçerilere kılıç talimi yaptırıldığını" yazmalarına rağmen, bunun detayları hakkında hiçbir bilgi aktarmıyor ve daha da önemlisi, hiçbir kaynak referansı vermiyorlar.  Özellikle seyahatname tarzı eserlerde, daha ziyade bir gözlem olarak aktarılan "keçeye kılıç çalmak" hakkında bile detaylı bilgi sahibi değiliz.

Türk kılıç tekniklerinin günümüze taşınamamasının bence en önemli sebebi, bizde Uzak Doğu'daki gibi "okul" sisteminin de, Avrupa'daki gibi "tekniği yazıya dökme" alışkanlığının da olmayışı.  Muhtemelen yeniçerilerin eğitimlerinin bir parçası olarak kılıç teknikleri vardı, ancak bildiğiniz gibi 1826'daki kıyımın ardından yeniçerilere dair ne varsa yok edildi, hatta Türk kılıcının ordudaki kullanımına bile son verildi.  Yine de, bugüne kadar konu ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapılmamış olması beni bir parça da olsa ümitlendiriyor.  Belki henüz incelenememiş binlerce-onbinlerce Osmanlıca arşiv vesikası arasında bu konuya da ışık tutacak bilgiler bulunabilir.
 
Öte yandan, Türk kılıcının kendine özgü formu göz önüne alındığında, bence hermenötik bir yaklaşım bugün bu teknikleri yeniden keşfetmemizi sağlayabilir.  Ama bunun için de birçok farklı uzmanlığı bir araya getiren, çok ciddi ve bilimsel çalışmaların yapılması gerekir.

Esasen Cebehane'nin ileriye dönük hedeflerinden birini de bu konu oluşturuyor.  Yine de, bence biz işe elimizdekini ortaya koymakla başlayalım; bu konu hakkında herhangi bir kaynak bilgisine sahip olan var mı?

Ali Fuat Uzun:
Fakat yeniçerilerin savaş tekniklerinin ortaya çıkması ancak yatağan dövüş tekniklerinin ortaya çıkmasına yararı olabilir. Zira bildiğim kadarıyla küçük bir zümreyi teşkil eden zırhlı neferler haricinde kılıç kullanan yeniçeriler yoktu. En azında ocakta disiplin bozulmazdan önce. Zaten yeniçerinin birincil silahı olan ok - yayın(sonra) kullanımı hakkındaki bilgiler bile bu denli azken geri kalanının bulunması oldukça zor olsa gerek. Samuraylardaki gibi en azında küçük bir zümresi hayatta kalabilseydi, bırakılabilseydi. Ve tekkelerin kapatılmasındanda etkilenmeden kurtulabilseydi dahi şu anda bu tip talimleri hala yapmaktan ziyade, bir takım, dedeleriyle övünen zümreden başka birşey kalabileceğini de hiç sanmıyorum. Zaten yeniçeri şavaşlara bile katılmayan bir güruha dönüşmüştü o zamanda bu bakımdan yeniçeri ocağının kaldırılmasının yapılış biçimi ve zamanın tersliği dışında eleştirilecek bir tarafı olduğunu sanmıyorum. Ben şahsen II. Mahmud han zamanındaki yeniçerilerin de ne kadar şavaş sanatına vakıf oldukları konusunda ciddi şüpheler sahibiyim.
Biz açıkçası kültürel değerlerimizi koruma geleneğine sahip bir millet değiliz. Mesela cumhuriyet zamanına kadar düzenli olarak yapılan okçuluk ta bile II. Mahmuda kadar 4 prensibin içinde ulaşabilen prensip menzil okçuluğudur sadece. Yani modernleşmeden önce de biz bir takım gelenekleri kaybetmedeydik. Modernleşme sürecinin birden böyle bir kültürel erozyona sebep olmasınında nedeninin bu olabileceğini düşünüyorum . Mesela o yıllarda(II. Mahmud veya III Selim önces,) yapılan matrak gibi sporlardan kalmışmıdır.Bursada yapılan kılıçkalkan oyunu orta asyaya dayandığı düşünülen kılıç kalkan oyununun atası olduğu bir oyun olsa gerek ama artık sadece bir halk oyununa dönüşmüş durumda. Zira bu tür sanatların batıda ve uzak doğuda hayatta kalmasının nedeni düzenli yapılan bir spor olmalarından kaynaklanıyor olmalıdır. Feodal askerler olan ve bu geleneği babadan oğula geçme yoluyla devam ettiren sipahiler ki belkide kılıç konusunda en fazla bilgiye sahip olabilecek kişilerdirler, dahi yaşasa ben isminden başka sipahilikle alakası kalmayan bir zümre olacağını düşünüyorum şimdiye kadar.  Belki çok kötümserim ama etrafımızda, yaşadığımız yerde gördüğümüz herşey bunu gösteriyor.
Bu tekniklerin ortaya çıkabilmesi için ancak milyonları deviren eşsiz osmanlı arşivlerindeki el yazmaları içinde çok büyük bir çalışma yapılması gerekiyor. Bu atalarının yazılarını bırakın okumayı anlayamayan bir toplumun yapabileceği bir iş olduğunu sanmıyorum. Belki ilerde osmanlıcanın zorunlu bir ders olduğu bilinçli bir nesilin yapacağı bir iş olacaktır. İlber Ortaylı Hoca'nın İstanbul'un bu durumunun düzelmesi için şu an ne yapılabilir sorusuna verdiği yanıt gibi bilinçli bir nesil yetişene kadar bu eserlerin korunması cevabı verilebileceğini düşünüyorum. Zira bilirsiniz Mimar Sinanın eserlerini yıkan bir zihniyetten buraya kadar yine iyi gelmişiz. Lafı çok uzattım kusuruma bakmayın bir yanlışım varsa affınıza sığınıyorum.

Sancar Özer:
Osmanlı ordusu, türk silah sanatı veya savaşçılığı konusunda yapılan genel tartışmalarda maalesef sıksık çok öenmli bir husus gözden kaçırılıyor. Bu da yeniçerilerin osmanlı ordusunun yekününü temsil eden bir unsur olmadığı gerçeği. Aslında osmanlı ordusunun %80ini oluşturan asli unsur olan Tımarlı Sipahiler maalesef spotlarını sadece payitahta çevirmiş buunan tarihçilerin ve tarihseverlerin gözünden kaçmaktadır. Yeniçeriler ve genel olarak kapıkulları hassa ve muhafız ordusu olarak nadiren savaşa giren, savaştığı zaman da görevi padişahı korumaktan ibaret olan birliklerdir. Klasik dönem boyunca asıl savaş görevini ifa eden ise her zaman tımarlı sipahiler olmuştur. Ki tımarlı sipahilerin geçmişi osmanlıdan da çok geriye gider. Bizzat Ertuğrul Gazi'nin bir Selçuklu tımarlı sipahisiolduğunu söylemek bir fikir verecektir. T.Sipahiler Milattan önceki yüzyıllarda oluşmuş, bozkır kültürünün atlı göçebe şavaşçı tipi olarak tarif edilen "alp" ve/veya "batur" tipinin Klasik Osmanl ıdöçneminde ifade bulmuş halidir denilebilir. bu yüzden osmanlı ve genel türk tarihindeki harp sanatı araştırılacaksa bunun odağındaki savaşçı prototipi tımarlı sipahiler ve onların son aşaması oldukları "alp" tipi olmalıdır.

Türk harp sanatı, türk silahşörlüğü konusunda bir gizem olduğu mahakkak. lakin bu durumun kaynağının zamanında kurumsallaşmış bir türk kılıç sanatı teisi edilememesinden değil, günümüzde kültürümüzün pekçok öğesi gibi kesintiye uğramışolmasındankaynaklandığını zannediyorum. başka bir kültür öğesinden örnekleme yapmak gerekirse türklerin Prototürk duvar resimlerinden beri kesintisiz gelen bir tasvir sanatı gelenkleri vardır. pekçok şaheser yaratmış, ekoller, üsluplar oluşturmuş, dünya resim sanatını pekçok yönden etkilemiş bir sanattır bu. lakin 18.yy.dan sonra öyle bir şekilde ytokolmuş veya yokedilmiştir ki 1960lara kadar nasıl öğretildiği, teknikleri, ekolleri v.s. gibi konularda hiçbirşey kalmamıştı. o zaman yaşayan biri bizim şimdi kılıç sanatına bakıp düşündüğümüz gibi bir gizem görebilir, acaba hiç ekolleşmediler mi, hiç sistemleşmedi mi diyebilirdi. lakin tek bir araştırmacının Prof.Dr.Süheyl Ünver'in ömrünü vakfederek yaptığı araştırma ve öğretim faaliyeti sonucu bu sanat tüm ekolleri, üslupları ve eğitim yöntemleri ile muhteşem şekilde dirilmiş ve yeniden doğmuştur. günümüzde bir çok üniversitede, özel öğretim kurumunda öğretilmekte ve binlerce nakkaş,muzahhip ve musavvir yetişmektedir.

bu gibi örneklerden yola çıkarak binyıllara varan ve dünyaharp tarihini ve sanatını derin şekilde etkilemiş olan türk harp sanatı ve geleneğinin sistemleşmede veya kayda geçmede bir eksiği olduğuından değil, günümüzde bu kaynaklara ulaşmadaki bizim eksikliğimizden kaynaklananan bir durumun sözkonusu olduğunu düşünmemeiz daha makuldur. yani osmanlı arşivlerinde Fiore del Liberi veya Miyomoto Musashi'nin eserlerine taşçıkaracak yüzlerce, binerce kılıç usulu ciltleri olmadığını bilemeyiz pekala da muhtemeldir lakin bunların bulunması araştırılması çevrilemesi ve metodolojisinin uygulamalı olarak denenerek tatbiki lazımdır. bu noktada kılıçseverlerin böyle bir forumda ilk kez toplanmış olmasının büyük fayd sağlayacağına inanıyorum. Avrupa ve Amerika çapında bernzer bir çalışmayı çokbaşarılı olarak sürdüren HEMA ve SCA gruplarının temelleri de ilk kez bu şekilde atılmıştır. bizdeki kemankeş organizasyonu da bir diğer güzel örnek. kılıç sanatından çok daha önce tarih sahnesinden çekilen türk okçuluğu aslına uygun diriltilebiliyorsa bu kılıç sanatı için de ümitvar olmamızı sağıyor.

Somut bilgi olarak en malum şekilde bilinen harp sanatı yazması MAtrakçı lakaplıNasuh es Silahi Reis'in meşhur Tuhfet'ul Guzat adlı eseri. hem yazıldığı dönem, hem yazarın kimliği açısından çok çok hayacan verici ve birçok bilgi vereceğine şüphe yok. Lakin maalesef halen çevrilmiş değil. Yine de İ.Ü. Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mustafa Kaçar tarafından çevirlmesi çalışmasının yapıldığını haber almış bulunuyorum. umarım yakında neşrolunur. bu risale dışında daha birçok gizli hazinenin bizi osmanl ıarşivlerinde ve kütüphanelerinde beklediğine de şüphem yok.

Ali Fuat Uzun:
Elbette sipahiler özellikle klasik dönemde ordunun büyük bölümünü oluşturuyordu. Kanuni zamanında 80000 civarı anadolu 70000 civarı rumeli sipahisi olmakla birlikte150000 civarında olduğu sanılıyor yen,çeri sayısı ise o dönemde sadece 12000dir. Mesele şu ki türk savaş sanatıyla ilgili bilgi toplanabilecek en önemli kaynak kapukulu ocağıdır. Çünkü ancak kapukulu ocağı askerleri devlet tarafından sistematik şekilde eğitilmektedir. Tımarlı sipahi feodal bir süvardir ve genellikle babadan oğla geçen usta çırak ilişkisine dayanan bir sitemle harp sanatını öğrenirler. Süvari teknikleri çalışırlar genellikle ve % 70 e varan bir bölümü aynı zamanda atlı okçudur. Böyle çok zor bir sanatı modern zamanlarda japonlar gibi koruyabilmek türkmenler için mümkün değildir çünkü okuma yazma geleneği yoktur, bilen bir sipahiye rastlamak bile oldukça zordur üstelik zeamet sahibi üst düzey bir subay bile olsa. Bu kişilerden kitap yazmasını beklemek zor olur. Bu kadar zor bir teknik modern ordularda karşı etkisi olmadığından muhafaza edilemez Bunun için devletin işe el atması lazım ki o zaman için beklenen bir davranış değildir. Demem o ki tımarlı sipahiler daha modernleşmeye varamadan yok olmuş bir sitemdir. Daha 17. yüzyılda zırhlı süvarinin devrinin geçtiği düşünülerek sayıları 40000 lere kadar düşürülmüştür. Zaten bu zamandan sonra yeniçeri osmanlı ordusunun temel askeri haline gelmiştir. Kalitesi düşmekle birlikte sayısı çok artmıştır.

Yeniçeri ve kapukulu askerlerinin savaşa katılmasına gelince sipahilerle birlikte her zaman en etkin rolu oynayan sınıftır zaten bütün topçu humbaracı zamanın teknolojik silahlarını kullanan askerler kapukulu ocaklarına bağlıdır. Savaşa müdahele etmemeleri düşünülemez. Hele ki osmanlı tarihinde bir savaş olsun ki yeniçeriler içinde bir rol oynamamış olsun mümkün değil. Sadece altı bölük halkı savaşta ordunun üstünlüğü erkenden sağlanmışsa savaşa dahil olmaz. Kuşatmalarda zaten avrupanın en şöhretli askeridir. Alınamaz denen kalelerin alınmasında en etkin rolü oynamışlardır. Şunu bilirsiniz Varna savaşında ki yenilseydik daha o zamandan balkanlardan atılmıştık. Sağ ve sol kanatları( sipahilerden müteşekkildir) bozulan ordumuz topyekün merkeze yapılan saldırıda yeniçerilerin muhteşem savunması sonucunda haçlıların tamamına yakınını katledilmesiyle sonuçlanmıştır ki  yeniçerinin o zamanki toplam sayısı 4000 civarında olmalıdır.

Sancar Özer:
Tımarlı sipahilerin harp sanatının sistemli olmadığı yahut muhafaza edilemediği kanısı kanıtlı değildir. Sadece bir tahmindir. Şu an elimizde ne kapıkulu ne tımarlı askerlerin bu konuda ne kadar sistemleştikleri yahut eser bıraktıkları konusunda menfi müspet bir delil sahibi değiliz. Ayrıca türk tarihindeki çoğu çok güçlü kültürel geleneklerin ve sistemlerin usta-çırak ve babadan oğula geçme yöntemiyle devam ettikleri de malum. Nitekim örnek verdiğiniz japonların da harp sanatları babadan oğula ve usta çırak silsilesi içinde devam etmiştir ve etmektedir. Ayrıca tımarlı sipahilerin klasik çağda sadece orduyu değil tüm taşra bürokrasisini ve aristokrasisini oluşturduklarını da not etmeliyiz. bu kişileri cahil askerler saymak doğru olmaz. Ayrıca tımarlı sipahilerin eser vermelerinin çok zor olduğuna da katılmıyorum. Zira başka konularda değerli eser veren birçok sipahi bulunmaktadır. bunun ilk akla gelen örneği meşhur tarihçi Aşık paşa'dır.

Yeniçeri-Tımarlı Sipahi kıyasına bakarsak kapıkullarının asıl etkisinin savaştadeğil merkezi bürokrasi ve siyasette olduğunu görürüz. savaşta etkileri humbaracı topçu gibi teknik destek sınıflarındadır. Klasik çağ savaşlarının ana unsuru olan göğüs göğüse mücadeledeasıl işlev Tımarlı sipahinindir ve bu durum aslında dünya harp tarihinde de Napolyon savaşlarına kadar çok az değişmiştir.

Bozulma ve ortadan kaldırılma mevzusuna girer isek tımarlı sipahilerin ortadan kalkmasının yeniçerilerin kaldırılması ile aynı tarihe rastladığını görürüz. hakiki olarak modernleşme ile başedemeyen ve yokolan yeniçerilerden farklı olarak tımarlı sipahiler hiç direnmeden haklarından vazgeçmiş ve büyük bölümü sonradan kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusuna katılarak bu ordunun temelini ve çekirdeğini teşkil etmişlerdir.

tabii asıl konu türk harp sanatı olduğundan şu şekilde kanaatlerimi bağlayabilirim. Türk harp sanatının sosyal evriminde ortaya çıkan temel savaşçı arketipi "alp" tipidir. Bu tipin ulaştığı zirve Osmanlıklasik çağındaki Tımarlı Sipahi tipidir aynı feodal japonya'da samuray veya Ortaçağ avrupasında şövalye tipinin olduğu gibi. dolayısı ile türk silahşörlüğü ve harp sanatı araştırmalarında kıyaslanacak, mihanek alınacak subje bu tiptir. türkçesi elbisenin provasının bu mankenin üzerinde yapılması gerekir.Altını çizmek istediğim nokta budur.  yoksa bulunacak kaynak bir kapıkulu, bir sipahi veya bir derviş tarafından yazılmış olması mesele değildir.  zaten teknik olarak büyük farklar olacağını da tahmin etmiyorum. zira türk harp sanatının tarihi osmanlıdançok çok önceye dayanmaktadır ve bu sanatı ilk çağlardan itibaren yaratan ve uygulayanlar da "alp" tipinin örnekleri olduğu şüphesizdir.

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git