Selamunaleykum,
Ben aslında buraya içimi dökmek ve beni anlayabilecek insanlarla dertleşmek için geldim.
Nereden başlasam bilmiyorum... Daha çok küçüktüm, ilk hatırladıklarım, babamın bana aldığı vhs kasetler. Yaşıtlarım Fred Çakmaktaş ve Barni Moloztaş izlerken ben Fatih Sultan Muhammed çizgifilmi ve Kurdoğlu filimleri izleyerek büyüdüm. Evde olduğum günler arda arda defalarca izlerdim bunları ve Osmanlı ile ilgili herşeyi. VHS de pause'a basıp Fatih'i kaç defa çizdiğimi hatırlayamıyorum. Babama hep padişahlarla ve osmanlı savaşlarıyla ilgili sorular sorardım oda bana bildiği kadarını anlatırdı. Yavuz Sultan Selim'i, Yıldırım Bayezid'i, Kanuni Sultan Suleyman'ı, Abdulhamid'i sevmeye ozamanlar başladım. İlkokulda (Suudi Arabistan ve ABD'de) resim derslerinde hep sarıklı ve kılıcını kuşanmış Osmanlı askerleri ya da padişahlar çizerdim, sınıfımdaki tüm yabancı çocuklara o yaşlarda öğrettim Osmanlı'nın ne olduğunu
Babam günlerden bir gün, Suudi Arabistanda Şemşir bir kılıç aldı. Onu eve getirir getirmez birdaha elimden düşürmedim. Annemin tülbentini belime sarıp kafama takke ve tülbentten sarık yapıp kuşağıma kılıcı geçirerek gezerdim genelde, insanların tuhaf bakışlarına aldırmazdım. Annem o kılıcı saklardı ben evin altını üstüne getirip yine bulur oynardım o kılıçla. Sonra bir gün o kılıç yok oldu ve bidaha bulamadım. O günden sonra kendi kendime söz verdim "büyüyünce" kendi kılıçlarım olacak, hatta kendi kılıçlarımı yapacağım diye.
Sonraki yıllar içinde kendimce tahtadan bıçak ve kılıçlar oydum (genelde annemin et bıçağını kullanırdım bunun için. Pirinç, bakır, ve aluminyumu keserle döve döve şekillendirerek kendimce bişeyler yapmaya çalıştım. Don lastiğinden yay yapmışlığım da çoktur. Çamurdan, topraktan, kilden kaleler vs yaptım. Bir yandan da Yavuz Bahadıroğlu romanları okuyordum (Sunguroğlu vs..)
15 yaşında ilk kez ata binme fırsatı buldum. Ve bu konuda kendimi geliştirdim az çok. Klasik binicilik eğitimi, ya da modern okculuk teçhizatları ve eğitimleri bana her zaman bayık ve yavan gelmiştir. Eskrimi ise kılıçtan dahi saymıyorum. Aynı şekilde kılıç alacak yer bulamamak, bulduğunda da usturubuyla yapılmış bir kılıç bulamamak bana en çok keder veren şeylerden biridir. Bakacağım yerleri bilmiyordum, ama baktığım yerlerde de öyle dandik, ve okadar bayağı kılıçlar gördüm ki hepten ümitsizliğe kapıldım.
Gerçek kılıç yüzü görmek için zaman zaman topkapı sarayına girdim, ve eski ustaların marifetlerine, kabiliyetlerine hayran kaldım her seferinde. Bunu genelde tek başıma yapardım çünkü yanımda gelipte sıkılmayacak kimseyi tanımıyordum.
23 yaşındayım, A.B.D doğumluyum. Şuan İstanbul'da ikamet ediyorum ve aslen Rize'liyim. Osmanlıya, ve ondan önceki Selçukluya, Yıldırım'a, Fatih'e, Yavuz'a, Alparslan'a, Kılçarslan'a, Aybars'a, Selahaddin'e, Halid Bin Velid'e hayranım. Silahlara, özellikle ateşsiz silahlara merakım vardır. Kılıçlar; batı olsun, doğu olsun, hep ilgimi çekmiştir. Ama en ilgilendiklerim Osmanlı kılıçlarıdır. Bunların arasından aşık olduğum ise yatağan'dır. Duruşunda bir asalet var. Türk fütuhat ve cihad ruhunu temsil eder benim için. Hele kulaklarının üstüne bir yere bıraktığınızda adeta secde ediyor
Zırhlara ve yaylara da merakım vardır, ama kılıç işçiliği hepsinden ağır basıyor.
Velhasıl, işletme mezunuyum ve şuan büyük bir şirkette çalışmaktayım. Ama bildiğiniz gibi işletme bir meslek değildir. Oyüzden ben de artık meslek sahibi olmak için ilk adımlarımı atmak istiyorum.
Kendime meslek olarak demircilik ve takibinde kılıç ustalığını düşünüyorum ve sıfırdan başlayıp zamanla kendi kişisel atolyemi oluşturmayı düşünüyorum. Bunun çok emek ve sabır isteyen birşey olduğunun farkındayım. Ama bende bu sanata karşı bir sevgi ve saygı var. Bir de peygamber mesleğidir tabi, Hazreti Davud'da demir işlermiş.
Bu forumu bir süredir takip ediyorum ve bana bu yolda faydası olacağını düşünüyorum. Belki bir şey katamayacağım, ve sadece yazılanları takip edeceğim o yüzden hakkınızı helal ediniz. Beni aranıza kabul ettiğiniz için hepinize teşekkür ederim.
Muhammed