Yatağan Palasının Tarihsel Süreci  (51612 defa okundu)

Emre Kipmen

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 456
    • Bıçak Albümüm:
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #15 : 03 Ekim 2009, 01:40:08 »
Abdurrahman Bey,
Birkaç konu başlığında verdiğiniz site bağlantısını denedim, belki benim bağlantımda bir sorun var bilemiyorum ama sayfa açılmıyor, acaba yanlış yazıyor olabilir misiniz?

Abdurrahman Doğan

  • Üye
  • *
  • İleti: 163
    • http://yataganelsanatlari.tr.gg
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #16 : 04 Ekim 2009, 01:49:37 »
http://yataganelsanatlari.tr.gg/ sitemizin adresi tam olarak bu  tekrar denermisiniz

Emre Kipmen

  • Moderatör
  • Üye
  • *****
  • İleti: 456
    • Bıçak Albümüm:
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #17 : 04 Ekim 2009, 02:13:09 »
Teşekkür ederim, şimdi çalıştı...

Çok güzel eserler var sitenizde. Kılıçları siz mi üretiyorsunuz? Resimlerden görebildiğim kadarıyla oldukça iyi bir işçilik var. Keşke ustasını, çelik cinsini, boyut bilgilerini, ağırlığını da yazsanız kılıçların yanına. Eğer yeni ise kılıçlar belli bir testten geçiyor mu? Kusura bakmayın, gerçekten merak ediyorum, ne olursa olsun sanatın devam ediyor olması çok sevindirdi beni...

Abdurrahman Doğan

  • Üye
  • *
  • İleti: 163
    • http://yataganelsanatlari.tr.gg
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #18 : 04 Ekim 2009, 17:49:08 »
sitemizdeki kılıç yatağan hancer gibi ürünler genelde harici bir istek olmassa 4veye 5 mm krom nikel çelikten imal ediliyor eğer talebi bulunan kişi paslanmaz olamasın diyebiliyor ağırlık konusunda hiç tartmadım imalatcı  denizli yatağan da çoğunluğunun ustası süleyman şahin.  kültür bakanlığının dösim genel müdürlüğü tarafında yatağan pala ustası olarak kabul edilen bir ustadır diğer kılıçlar üzerindede çalışması var. kınlar ve kılıfların hepsi  yatağanın kadife ambalaj kutusu benim tarafımdan istek üzerine yapılmıştır testen gecirilip gecirlmediğini bilmiyorum ama testen gecirilmediğini zannediyoırum çünkü ustayı bu konuda yönlerdiriciler yok hangi teste tabi tutlur ne tür testlerdir bilinmez yani sizin anlayacağınız her şey ustanın maharetinde. bir bilen cıkıpıta şu niye böyle  yok orası öyle değil  böyle olması gerekir demiyor diyemiyor çünkü diyece kişide belki o bilgi yok tanıtımı da bireysel olduğu için gerekli yerlere gerektiği gibi ulaşılamıyor biz kendimiz siteyi kuaraken kültürel amaçlı olsun deneyilim siteyi yönlendirebilcekmiyiz diye başına geçtik maddi olanaklar kısıtlı olduğu içindirki fazla derinlere dalamıyoruz 

Bekir Çankırı

  • Üye
  • *
  • İleti: 503
    • Metal El Sanatları facebook :Bekir çankırı
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #19 : 06 Eylül 2010, 10:19:30 »
 Sayfalar dolusu  böyle  tartışmalar yapabildiğimiz  . hakkında bilimsel araştırmalar yapılan  ,  tezler hazırlanan  ,işlevi  , estetiği olağanüstü , kendine has  kıvrımları ,  T- kesiti  ve bütün diğer  "nev -i  şahsına  münhasır"  özellikleri  ile  dünyada da  " marka"  olmuş  malımız   : YATAĞAN .   bu  gülistanın   en  nadide  ve  en değerli   çiçeği olmayı  çoktaaan    haketmişken  ve  bizler  hakkında  bugünki  birikimimizle  bile  elle  tutulur  bilgi  sahibi  iken . Ne  kadar  yalnız  , itilmiş ,  unutulmuş veya   reddedilmiş  geldi  gözüme  . onu osmanlıdan tanıyıp  öğrenen  ulusların   hala  yaşatması hatta sahiplenmesi   , onun için hemen  hemen  hiçbirşey  yapmayan  bizler    için   sancılı ve   daimi  bir yürek   burkuntusu   olmamalı mı  sizce  . ?
"Kendimi kendim yetirdim, kendim ettim kendimi... 
Kendime kendim gerekse; bula, kendim kendimi..."                          
PİRİ REİS

http://bekircankiri.blogspot.com/

Cengiz Çetin

  • Üye
  • *
  • İleti: 142
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #20 : 06 Eylül 2010, 11:51:26 »
Aslında yatağanın tarihsel süreci hakkında hiçbirimizin yeterli bilgisi yok.Bu konuda en değerli bilgiler halen bu mesleği devam ettirenlerde saklı.Kesici silahların savaş yada gündelik hayatta aksesuar olarak  kullanımdan kalkması gelişim süreçlerinide olumsuz yönde etkiledi.Yatağandaki ustaların hangi testlerden geçirilmesini bilmiyor olmaları doğal.Çünkü kılıcı kullanıp,savaşıp, eksiklik veya avantajları konusunda bilgi verecek kimse yok.Ama sadece şunu söyleyebilirim.Dösim lerde satılan yatağanların kabza işçiliklerinin kalitesi eski yatağan kabza işçilik kalitesine göre daha düşük.Bununda kendince haklı tarafları olduğunu biliyorum.Sadece aksesuar olarak kullanılması daha kulay kabza işçiliğine yönlendiriyor.Birde Dösimlerde bulunan yatağanlar pırıl pırıl.Kendi adıma parlayan demire ilgim olmadığından hiç cazip gelmiyor.Paslı demir daha fazla(Kara demirde derlerdi eskiler) ilgi çeker gibime geliyor.
Vur pençe-i alideki şemşir aşkına,
Gülbang-ı asumanı tutan pir aşkına.

Bekir Çankırı

  • Üye
  • *
  • İleti: 503
    • Metal El Sanatları facebook :Bekir çankırı
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #21 : 06 Eylül 2010, 13:01:05 »
Tarihsel sürecteki  derin bilgiye  olan  ihtiyacımızdan geçtim  Cengiz beyciğim . Namludaki olağanüstü ahenkli dalgalanmayı  kabzadaki  tamamen kendine  has formu  , bezemeleri  , kakmaları   bakarak  kopyalamayı da mı   becerecek  erbab - ı    zenaat  kalmadı . Kından  filan da geçtim  şimdilik . yalnızca üretimi devam ettiren  ustalarımızın deneme - yanılmayla  elde ettikleri  belki ticari kaygılarla da  doldur boşalt  devam ettirdikleri  üretim  bilgisiyle  olabilecek  sanıyorsak  yatağanın  hakkını   yatağana vermeyi     .. ÖRT Kİ   ÖLEM .
« Son Düzenleme: 06 Eylül 2010, 13:27:22 Gönderen: Bekir Çankırı »
"Kendimi kendim yetirdim, kendim ettim kendimi... 
Kendime kendim gerekse; bula, kendim kendimi..."                          
PİRİ REİS

http://bekircankiri.blogspot.com/

Sancar Özer

  • Üye
  • *
  • İleti: 825
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #22 : 11 Ekim 2010, 19:13:59 »
Yatağan'ın içbükey formu dolayısıyla Türk ve Orta Asya kökenleri ile ilgili aklında soru işaretleri olanlar için ;)

Bronz içbükey bıçak; M.Ö. 8.yüzyıl; İç Moğolistan

"Hoşça bak zatına ki zübde-i alemsin sen
 Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen "

Şeyh Galip

Bekir Çankırı

  • Üye
  • *
  • İleti: 503
    • Metal El Sanatları facebook :Bekir çankırı
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #23 : 11 Ekim 2010, 21:07:39 »
İyi korunmuş , çok mükemmel bir  örnek . modern tasarımda bugün  ulaşmaya çalıştığımız  basitlik  ,  sadelik  ve işlevsellik  birarada  ve  tarih  M.Ö 8. YÜZYIL  . Saptaki kabartma işlemeler  ele  oturması ve  kaymadan  kullanılması için  düşünülmüş  ama  basit   rastgele çıkıntılar değil   özgün   hayvan motifleri işlenmiş .  Yenilik  çoğu zaman  unuttuğumuz  geçmişimizde galiba . Haklısın sevgili  Gökhan .
"Kendimi kendim yetirdim, kendim ettim kendimi... 
Kendime kendim gerekse; bula, kendim kendimi..."                          
PİRİ REİS

http://bekircankiri.blogspot.com/

Mergup Özkan

  • Üye
  • *
  • İleti: 452
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #24 : 12 Ekim 2010, 23:22:46 »
Sayfalar dolusu  böyle  tartışmalar yapabildiğimiz  . hakkında bilimsel araştırmalar yapılan  ,  tezler hazırlanan  ,işlevi  , estetiği olağanüstü , kendine has  kıvrımları ,  T- kesiti  ve bütün diğer  "nev -i  şahsına  münhasır"  özellikleri  ile  dünyada da  " marka"  olmuş  malımız   : YATAĞAN .   bu  gülistanın   en  nadide  ve  en değerli   çiçeği olmayı  çoktaaan    haketmişken  ve  bizler  hakkında  bugünki  birikimimizle  bile  elle  tutulur  bilgi  sahibi  iken . Ne  kadar  yalnız  , itilmiş ,  unutulmuş veya   reddedilmiş  geldi  gözüme  . onu osmanlıdan tanıyıp  öğrenen  ulusların   hala  yaşatması hatta sahiplenmesi   , onun için hemen  hemen  hiçbirşey  yapmayan  bizler    için   sancılı ve   daimi  bir yürek   burkuntusu   olmamalı mı  sizce  . ?

Vallahi Bekir Bey,
ne diyeyim, tam yaranin icine bastiniz evet olay aynen öyle.  Hattaki hatta burada Yurtdisinda daha da cok deger veriliyorken kendi Tarihimize...
Benim gibi bir kac Arkadas daha var iste Yurtdisinda bu parcalari kendi gücümüzün yettigi yere kadar alip, bari biraz olsun Tarihimizi geri kurtarma cabasindayiz. Ama maalesef bazi Parcalar varki, yanindan gecmesi bile güc...Bunlar Yurtdisinda ebediyen kalmaya Mahkum gibi görünüyorlar.

Yani demek istedigim biz bir zamanlar bu kadar güce ve EL SANATINA sahip iken ne olmus bize böyle?
Biri bir Yasa getirerek (Lozan Anlasmasimidesem artik...)sen bu Tarihden sonra Osmanli degilsin kardesimn bu zaman kadar olan her seyi Unutacaksin demis gibi....
Vallahi anlamis degilim.

Insanin tabikii böyle Saheser parcalari gördügü zaman ici buram buram burkuluyor. Bana belki Deli diyeceksiniz ama, ben Sahsen, her karsima cikan eski Eseri veya yurtdisinda bir Osmanli Müzesine girisimde illa icimden bir "Fatiha" okurum, yani bilmem belki komik gelebilir ama sanki o Müze-camekanin ardinda sanki bana "ya ben 1683 de bir YENICER nin belinde Viyana kadar geldim ama Sahipim Cenkde Sehit düstü, ben bu zamandan beri buralardayim, yokmu acaba beni geri götürecek bir Yigitki son defa bir Ezan-i Serif duyayim" der gibi bir his vardir her zaman icimde onun icin en azindan bir "Fatiha" dökülür dilimden o parcalar nasibine..........
 
Yani görüyorsunuz Acimiz  büyük ama bizden baska bize kimse SAHIP cikmaz, onun icün evvelalllah bu Siteye Güvencim sonsuz diyebilirim ve kesin buradan güzel seylerin cikacagina hatta cikdigina eminim.

Son olarak Bekir Bey size bir Link görmenizi tavsiye ederim:
Linke girin ve...

http://www.hermann-historica.de/

altaki kataloga tuslayin ve...

A Selection of Collectibles - Antique Arms & Armour, Works of Art, Orders, Militaria

altaki secenekte bulunun....

Arms and Works of Art of the Ottoman Empire

burada karsiniza Resimler cikacak, üstüne Tuslayip icine girince "parcanin üzerine gidin Ok ile ...
iyi seyirler...


Selam ve Saygilarimla

Mergup
'' Bu bıçağı kıl mübarek ey kerim-i la-yezal,
Sahibine verme ya Rab ömrü oldukça zeval,
Bıçak elde gerek dilde sübhan, Kadem bastı bu cihan...''

Eylem Cengiz

  • Üye
  • *
  • İleti: 486
    • Eylem Cengiz - Günlüğüm
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #25 : 13 Ekim 2010, 18:30:52 »
Mergüp, Yatağan'dan beri tanışıyoruz o yüzden dediklerimi aman olumsuz değerlendirme. Beni tanıyorsun; hem benim hem eşimin tarihle ilgisini biliyorsun, o çerçevede değerlendir. Niyetim söz meclisten dışarı aslında. Açıkçası kendime şimdiye kadar çok soru sorduğum konulardan bahsetmek için kendime bahane arıyorum.

-- o --

Yabancı diyarlarda gezinirken bir kılıç gördüğümde "Bunu almam lazım" lafını ben de ediyordum 2000 senesinde. İçim içimi yiyordu. Şahsen o devirde paranın değerini yeni unuttuğumdan cepte yüzlerce dolarla gezerdim tatilde. Aynı sene içinde Yunanistan'da hem Pazar günü kapalı olan antikacılar hem de gümrükte papaz olma korkusu, Bulgaristan'da ise hem ülkenin gümrüklerinden kılıç geçirmekten yusuflamaktan hem de ağzı yokedilerek köreltilmiş mahvolmuş bir kılıca sahip olmanın burukluğundan dolayı bu arzum gerçekleşmemişti.

Zamanla değiştim. Koca bir kılıca sahip olabilmenin değil, ufacık bir kalemtıraşı dahi dün yapılan gibi estetik ama daha işlevsel yapmanın beni daha mutlu edebileceği bir insana dönüştüm. Umarım bir gün böyle mutlu olmaya başlarım.


Osmanlı diyoruz, Osmanlı'yız diyoruz da niye Selçuklu'yum, Karamanlı'yım, Germiyanoğlu'yum, Memlük'üm, Artuklu'yum demiyoruz? İmparatorluğu yöneten hanedan'ın adıdır Osmanlı. Yoksa bana sen kimsin diye sorarlarsa şahsen "Ben Türk'üm, Kayı boyundan, Ertuğrul gazi soyundanım." derim. Kendi soyumun tarihine sahip çıkması gereken bizzat benim çünkü. Osmanlı zamanında da dedelerimiz hangi milletten, hangi boydan, hangi kabiledense onu söylerlerdi. Bu bir inkar değildi. Vatanseverdiler ve Devlet-i Osmaniye'nin bekaası için üç kıtayı hallaç pamuğu gibi attılar.

Türk tarihini farklı isimler altına bölmek suretiyle "Türk"lüğü anmayan tasnifler yapmak çok çok sakıncalıdır. Almanların ekserisinin Türk mutfağını dönerden ibaret sanmalarını bilirsin ve muhtemelen seni de gıcık ediyordur. Türk tarihinin de Osmanlı'dan ibaret görünmesine yol açmak da aynı ölçüde sakıncalıdır. Yine de bu, döneri sevdiğimiz gerçeğini, Osmanlı'ya sahip çıktığımız, geçmişimizle gurur duyduğumuz gerçeğini değiştirmez.

Büyük medeniyet olarak gösterilen milletlerin tarihlerine bakarsanız, ne Çin tarihinin, ne Roma tarihinin, ne Rus tarihinin, ne eski Mısır tarihinin, ne Yunan tarihinin ne de Arap tarihinin bizimki gibi bölünmüşlük görüntüsü içinde aktarılmaya çalışılmadığını görürsünüz. Çinli vardır, Mısırlı vardır, Pers vardır, Yunan vardır, Romalı vardır, Arap vardır ama bize gelince ise "pontik step göçebeleri" vardır, "Türkik kavimler" vardır, "Türkleşmiş devşirmeler" vardır, nereden geldiği bilinmeyen gökten zembille inmiş sonra da buhar olup uçmuş kavimler vardır. Çünkü onlara "Türk" kelimesi batar.

Osmanlılık eksenine indirilen tarih, ne İskitleri, ne Hunları, ne Avarları, ne Macarları, ne Selçukluları, ne Danişmend'leri, ne Germiyanoğullarını, ne Memlükleri, ne Karahanlıları, ne Babürleri kapsar. Köksüz, devşirme bir insan güruhu olarak yaftalanırız. Ondan sonra da yok metal işçileri bilmem hangi başka millettir, çeliği Hint yada Rus üretmiştir derler. Ata binmeyi Çinlilerden öğrendiler derler. Yatağan'ı Yunan'dan öğrendi derler. Trakya'da yapılan 40 kilometrelik Anastasios surları Türk akınlarını önlemek içindir demezler. Hun demezler, "Çin'in savaşan eyaletler dönemi" derler. Babürler Türk'tür demezler, Moğol kökenli Mungallar'dır derler. Halıcılığın kökeni elin İngilizi gelir kendi ülkende sana itiraz eder, Perslere dayandırır.

Bir sanat eseri yada bilime bir katkı söz konusu ise batı dünyasında Türk denilmez, ancak MS Encarta'nın CD'sinde Almanya'daki Türkler için aranıp taranıp, saçı sakalı birbirine girmiş, pislik içinde döner kesen bir adamın resmi bulunmuş ve uygun görülmüştür.

Osmanlının üç kıtaya hakim olmuş kudreti ve zenginliğiyle ürettiği güzelliklerini toplamak da en az Osmanlı'daki kadar zenginlik gerektirir. Bu nedenle asil ancak erişmesi pratik olarak imkansız bir hedeftir.

Daha camideki hocası caminin çinisini söküp elektrikli süpürge satın alacak seviyeyi aşamamış iken ilk yapmamız gereken kimliğimizi, tarihimizi ve eserlerimizin değerini öğrenmek ve bunların en azından elimizde olanlarına sahip çıkma bilincini aşılamaktır.

Avrupa birliği, IMF, UNESCO gibi kurumların ve yabancı ülkelerin Türkiye'deki tarih ve arkeoloji araştırmalarına akıttıkları paraların sizce kaçı Türk eserleri ve Türk tarihine yöneliktir? Balkan Harbinde tahrip olan Edirne sarayı, Beyşehir'deki Kubat Abat sarayı ne durumdadır? Buna karşılık Efes şehrine ne kadar para akıtılmıştır?

Zamanında, hatta bu gün bile hutbelerini adımıza okuyan milletlerden kaçının tarihini biliyoruz? Türkçe konuşan milletlerin kaç tanesinin tarihini biliyoruz?

Tarihimize sahip çıkmanın ardından gelmesi elzem olan da, geçmişteki atalarımızın çalışkanlığı, disiplini ve terbiyesi ile gayret gösterip, bu mirasımızın üstüne bir miras yedi gibi yatmayıp, bunun üzerine kendi emeğimizi, alınterimizi koymamızdır. Bu da eski sanatkarların eserlerini Adana'daki Sabancı Camii'ndeki gibi fütursuzca taklit etmek değil, Cumhuriyet döneminin 1. Ulusal Mimarlık akımı gibi sanatımızı eskiye sırt çevirmeden bir adım daha ileri götürmektir. Mimar Kemalettin ve Vedat bey'in eserlerine bakmak söylediklerimi kavramak için kâfidir. Mimar Sinan'ın yaptığı gibi bu topraklardaki kültürel mirası da bize mi, bizden öncekine mi ait demeden sahiplenmek gerekir.
« Son Düzenleme: 13 Ekim 2010, 18:33:28 Gönderen: Eylem Cengiz »
Eylem Cengiz

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır." Bertrand Russel

Bekir Çankırı

  • Üye
  • *
  • İleti: 503
    • Metal El Sanatları facebook :Bekir çankırı
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #26 : 13 Ekim 2010, 21:14:50 »
Farklı açılardan  bakıp , farklı cümlelerle  ifade  etsekte  tasamız  bir ve  tek  galiba , sevgili  Eylem . Türk , Kayı boyundan Ertuğrul gazi  soyundan ,  Selçuklu , ve  çeşitli  ulusları birarada  Osmanlı   ortak  paydasında  barındıran koca  osmanlı  imparatorluğu  ve   yalnız  biz  türklerin  değil kader birliği ettiğimiz diğer  ırk soy ve  milletlerin de   ölümüne gayretiyle  kazandığımız bence  ilahi  bir  mucize  sayılabilecek bir  kurtuluş  savaşıyla kurduğumuz Türkiye  cumhuriyetimiz  ve bu  silsileye  ait  her ne   kadar  irili  ufaklı  cüzleri var ise sevabıyla , günahıyla , eksiği ve  fazlasıyla  sahip  çıkarız , savunuruz  . Bizimdir .   Ama      bütün  bunlar  bilim ve sanatta da  önde  ve  baskın   olan  batılı bakış  açısının  bizi de  geçmişimizi de  kendince değerlendirip   çoğu zaman bilim adamı namusunu  bile  hiçe sayıp  " pontik  Göçebe "  "Türkik " Murkik   ,Bilmemne gibi sıfatlarla  anlatmasını  engellememize  yetmiyor . 



(Tarihimize sahip çıkmanın ardından gelmesi elzem olan da, geçmişteki atalarımızın çalışkanlığı, disiplini ve terbiyesi ile gayret gösterip, bu mirasımızın üstüne bir miras yedi gibi yatmayıp, bunun üzerine kendi emeğimizi, alınterimizi koymamızdır. Bu da eski sanatkarların eserlerini Adana'daki Sabancı Camii'ndeki gibi fütursuzca taklit etmek değil, Cumhuriyet döneminin 1. Ulusal Mimarlık akımı gibi sanatımızı eskiye sırt çevirmeden bir adım daha ileri götürmektir. Mimar Kemalettin ve Vedat bey'in eserlerine bakmak söylediklerimi kavramak için kâfidir. Mimar Sinan'ın yaptığı gibi bu topraklardaki kültürel mirası da bize mi, bizden öncekine mi ait demeden sahiplenmek gerekir. )


yukarıdaki  satırlarının  her  kelimesine  katılıyorum Atalarımızın  yaptıkları  ve  başardıklarını  hikaye  etmenin  vede   yalnızca  dinlemenin bugün  ve  daha sonra da hiçbir gerçek  faydasını  görmeyeceğiz
bilim , sanat ve kültürde   o günleri de hakkıyla  yadetmenin  tek  yolu çok  çalışıp o günlerden kalan taşımızın üstüne  taş  koymaktır . Nasıl ? . Diye bir soruyu da ben kendi adıma  : hep  kendimi  geçmeye çalışarak diye  cevapayabilirim . Hadi  bakalım  hepimize  kolay  gelsin
"Kendimi kendim yetirdim, kendim ettim kendimi... 
Kendime kendim gerekse; bula, kendim kendimi..."                          
PİRİ REİS

http://bekircankiri.blogspot.com/

Mergup Özkan

  • Üye
  • *
  • İleti: 452
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #27 : 14 Ekim 2010, 00:48:43 »
Eylem Sagol, Bayahi bir derin yaraya basmisim anlasilan. Ve Rahat ol, senin anlattiklarini olumsuz degerlendirmiyorum.....Aksine katiliyorum ben sana. 

Söyle diyorsun:
"Osmanlı diyoruz, Osmanlı'yız diyoruz da niye Selçuklu'yum, Karamanlı'yım, Germiyanoğlu'yum, Memlük'üm, Artuklu'yum demiyoruz? İmparatorluğu yöneten hanedan'ın adıdır Osmanlı. Yoksa bana sen kimsin diye sorarlarsa şahsen "Ben Türk'üm, Kayı boyundan, Ertuğrul gazi soyundanım." derim. Kendi soyumun tarihine sahip çıkması gereken bizzat benim çünkü. Osmanlı zamanında da dedelerimiz hangi milletten, hangi boydan, hangi kabiledense onu söylerlerdi. Bu bir inkar değildi."

Ama sizin Türkiyede yasayanlar icin bilemiyeceginiz bir olay var bu Almanyada veya Yurtdisinda.
(Bu Forumda Yurt disinda yasamis veya büyümüs Arkadaslar bilirler..)

Buradaki Yabancilar seni anlattigin "TüRK" hic görmemisler. Sade adini duymuslar veya tarih kitabindan okumuslar. Onlarin gördügü Türkü ben sana acikliyayim.
(Sakin ters anlasilmasin ben burada Gurbette yasayan Türkleri ve Ailelerini kücük düsürme sözkonusunda degilim, cünki ben kendim böyle bir Gurbetci Ailesinden gelmeyim ) 

Yabancilarin su anda tanidigi Türkler 1963-65 civarlari Ekonomik Sikintidan kurtulmak icin ve Almanya, Ingiltere, Hollanda ve Belcika "Ucuz ve Problemsiz Insanlar" aradiklari icin gibi yerlere Akin etmisler. Buraya gelen Insanlarin en tahsillieri Ortaokul mezunu buda yüzde 5% konusuyorum. Benim rahmetli Babam 15 yasinda Köyden kacmis ve Ilk okul mezunu idi. Yüksek Okul mezunu Insanlar buralara hic gelmedi, geldiysede Okuyup 2-3 seneye kadar geri döndü. Su anda Yurtdisinda yasayan Milyonlarca Türk birak sade Almanya diyelim 2,5 Milyon Insan Türkiyeden böyle durmda buralara gelmisler...

Bunlar zamaninda Akadmisyaen veya baska Yüksek tahsil görmüs Insanlar olsaydi, zaten kendi Memleketinden gelmezdi orada calisirlardi. Senin Söz ettigin
" Selçuklu'yum, Karamanlı'yım, Germiyanoğlu'yum, Memlük'üm, Artuklu' Insanlar yok burada. Sadece köyden gelen Hatice, Emine ve Hüseyin, Hasan ve Ali ler var.

Senin bir :
"""batı dünyasında Türk denilmez, ancak MS Encarta'nın CD'sinde Almanya'daki Türkler için aranıp taranıp, saçı sakalı birbirine girmiş, pislik içinde döner kesen bir adamın resmi bulunmuş """

iste bu Hüseyin, Hasan ve Ali ler.baska Is bulamamislar tahsil olmadigindan Dönerci, Cöpcü, Terzi kamyon söförü, Hamal gibi <islerde sadece senelerce Türkler vardi. Kimsenin yapmak istemedigi Isleri bu Insanlar yapmis ve yapiyor. Benim Rahmetli Babamda buna dahildir ...
 
Cünki bu Hüseyin , Hasan ve Ali ler 1963 gelmis ama beri degismemis, buraya uyum saglamamis, bir gram Almancasi olmamis burada 40 senden fazla yasadigi halde, cünki Türk Ghetto larina tikanmislar.
(Bilmeyenler icin "Ghetto kocaman bir Semtir , sadece yabancilar yasar icinde, baska kimse ugramaz buralara...
Ve en acisi kendi tarihinden Haberi yokki kendisi savunsun, yurtdisinda maalesef Türkün resmi bu.

Haberlerde "Avrupa üyesi olmazsiniz dedikleri zaman bu Insanlari görüp TÜRK degerlendirmesini yapiyorlar, Türkiyede yasayan 80 Milyon Insani degil...Onun icin sen bagrimdaki yanan Atesi  tam anlayamazsin. Birak ben Osmanli diyeyim buna....
'' Bu bıçağı kıl mübarek ey kerim-i la-yezal,
Sahibine verme ya Rab ömrü oldukça zeval,
Bıçak elde gerek dilde sübhan, Kadem bastı bu cihan...''

Eylem Cengiz

  • Üye
  • *
  • İleti: 486
    • Eylem Cengiz - Günlüğüm
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #28 : 14 Ekim 2010, 09:02:45 »
Abi zaten en zor işlerde çalışıp en kötü koşullarda yaşamayı kabullenenler geldiği yerdeki durumu daha bile güç olanlardır. Almanya'dan Türkiye'ye de göç olsa yine aynısı olurdu. Ama ortada basit bir etki-tepki ilişkisi değil de Türk kavramına karşı bir kasıt var.
Eylem Cengiz

"Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır." Bertrand Russel

Bekir Çankırı

  • Üye
  • *
  • İleti: 503
    • Metal El Sanatları facebook :Bekir çankırı
Ynt: Yatağan Palasının Tarihsel Süreci
« Yanıtla #29 : 14 Ekim 2010, 11:21:44 »

(Insanin tabikii böyle Saheser parcalari gördügü zaman ici buram buram burkuluyor. Bana belki Deli diyeceksiniz ama, ben Sahsen, her karsima cikan eski Eseri veya yurtdisinda bir Osmanli Müzesine girisimde illa icimden bir "Fatiha" okurum, yani bilmem belki komik gelebilir ama sanki o Müze-camekanin ardinda sanki bana "ya ben 1683 de bir YENICER nin belinde Viyana kadar geldim ama Sahipim Cenkde Sehit düstü, ben bu zamandan beri buralardayim, yokmu acaba beni geri götürecek bir Yigitki son defa bir Ezan-i Serif duyayim" der gibi bir his vardir her zaman icimde onun icin en azindan bir "Fatiha" dökülür dilimden o parcalar nasibine..........
 
Yani görüyorsunuz Acimiz  büyük ama bizden baska bize kimse SAHIP cikmaz, onun icün evvelalllah bu Siteye Güvencim sonsuz diyebilirim ve kesin buradan güzel seylerin cikacagina hatta cikdigina eminim.)


       Çok  kıymetli   "DELİ" liğinizin   aman  kıymetini  bilin Mergup  bey . Sayılan yaralarımızı  sağaltacak  tek merhem ;belki de  delice  sayılacak cesaretle  başlayıp  koşmakta olduğumuz  bu yolun sonunda bulunacak . Siz  özlem dolu   Fatihalarla  , biz örs çekiç  ve ateşle kurduğumuz sıkı muhabbetle ama hep koşarak , ilerleyerek asırlık mesafeleri  bir solukta  alıveririz bakarsınız   belli mi  olur ?  .   Bize aşılamaz gibi  gelen  bu  koskoca  dağ hiç beklemediğimiz bir  anda  bağrından nice  geçitler verir de  bir  adımda aşıp  geçiveririz . Büyük  M. AKİF ' in dediği  gibi " Kim  bilir  belki  yarın   belki  yarından da  yakın "   selamlarımla
"Kendimi kendim yetirdim, kendim ettim kendimi... 
Kendime kendim gerekse; bula, kendim kendimi..."                          
PİRİ REİS

http://bekircankiri.blogspot.com/

 

Her Hakkı Saklıdır © 2007-2024 cebehane.com
SMF 2.0.15 | SMF © 2017, Simple Machines
RSS WAP2