Misketli silahların savaş alanlarına hakim olmasından sonra (zaten bu tür koruyucuların pek bir anlamı kalmadığından olacak) Osmanlı koruyucu silahları ve zırhlarında dramatik bir hafifleme görülüyor. Bu dönemden sonra mesela çelik miğfere hiç rastlamıyoruz, bütün miğferler tombak oluyor; Göğüs zırhlarında da bindirilmiş çelik levhalar büyük oranda ortadan kalkıyor. Bu manada kalkanların zaten miskete karşı düşünülmediği için hafif olması mümkün olabilir. İşin ilginci aynı dönem avrupa zırhları iyice kapalı, mafsallı tüm vücudu kaplayan çelik levha zırhlar haline geliyor. Aynı teknolojik gelişmeye iki faklı anlayışta tepki verilmiş.
Daha öncesi için ise; ahşap kalkan aslında dünyada da en sık görülen kalkan türüdür. Vikinglerden ortaçağ şövalyelerine avrupada hakim kalkan türü çelik şeritlerle veya çelik göbekle desteklenmiş ahşap kalkanlardır. Osmanlıda ahşap kalkanlar, özellikle de söğüt sarma kalkanlar o kadar sık görülmekte ki hepsinin sadece tören için dekoratif kalkanlar olduğunu düşünmek gerçekçi olmaz. Bunun yanısıra minyatürlerde savaş sahnelerinde sık olarak görülen kalkan tasvirleri hep bu ahşap kalkanları çok anımsatan çizimler.
Ayrıca, ahşap zemin üzerine ibrişim kaplamalı söğüt dalı sargısı ummayacağınız bir direnç gösterebilir. Avrupa'da ve Japonya'da ipekten yapılan zırhları veya modern kevlar zırhları duymuşsunuzdur. İkisinde de temel prensip esnemesi, ezilmesi ama delinememesidir. Ben söğüt kalkanların bu prensipe uygun olarak yapıldığını düşünüyorum. Tabii demir bir kalkan çok daha mukavim olacaktır(aynı bir gambesonun bir kolçaktan, yüz siperlikli bir Avrupa miğferinin hafif ve yüzü tamamen açık bırakan bir Türk tolgasından, yekpare çelik levha göğüslüğün zincir zırhtan daha mukavim olacağı gibi) ama Türk savaşçılarında hafiflik, serilik temel prensip olduğundan bu fedakarlıkta bulunulmuş ve güvenliği hıza kurban etmişler.
Ayrıca savunmada bunların formları ve nasıl kullanıldığı da mukavemetlerinde önemli bir faktör. Kalkanların kubbemsi biçimleri asıl vuruşun ortadaki çelik kısma gelmesini sağlıyor ve etek kısmı sadece kalkan üzerinden karşı tarafın silahının kaydırılmasında kullanılıyor. Kullanıcı da kalkanı sadece tutup arkasında saklanmıyor rakibinin saldırısının geliş yönüne göre savuruyor ve göbek kısmı ile karşılamayı yaptıktan sonra kolunu açarak rakibin silahini yana doğru itiyor ve gardını bozmuş oluyor, yani aktif bir şekilde kullanıyor(bunu stilize edilmiş savaş eğitimi olan geleneksel kılıç-kalkan oyununda da görebilirsiniz). Aslında söğüt kalkanları Avrupa'da rapier eskriminde kullanılan küçük yuvarlak çelik kalkanlara(buckler) benzetebiliriz bu anlamda. zaten bir buckler ebadında olan çelik göbeği o anlayışta kullanıp ağaç etekleriyle de ekstra koruma sağlıyor diye düşünebiliriz. aslına bakarsanız deri kalkanları görünce ahşap hiç de o kadar kötü gelmiyor kulağa
Ahşaptan sonra tombak kalkanlar içinse: bu kalkanlar genellikle bakır değil tunçtan yapılmış ve altın kaplanmıştır. Tunç çelikten mukavim değilse de, demirden çok daha mukavimdir. Tunç osmanlı savunma silahları ve zırhlarında sık kullanılan bir madendir.
Ayrıca çelik kalkanlar da kullanılmış; hiç kullanılmamış değil. Hatta bende resimleri de var lakin fazla resim yüklediğimden onu yükleyemedim. Bunları da hafifletmek için etek kısımlarına genellikle delik işi(özel bir terim vardı bu teknikiçin ama aklıma gelmedi şimdi) süslemeler yapılmış.
Bunların dışında kaplumbağa kabuğu, timsah veya gergedan derisi gibi egzotik kalkanlar da mevcuttur. Bunların bir kısmı İran ve Mısır'dan gelmiş ancak bir kısmı da bizzat Osmanlılarca üretilmiş ve kullanılmış.
Asıl bana ilginç gelen akıncı kalkanları; bunların ne yerli ne yabancı müzelerde hiçbir örneğini görmedim ancak minyatürlerde neredeyse sadece bu ilginç kalkanlarla resmediliyorlar. Yükleme kotamı aştığım için bunların tasvirlerini yükleyemiyorum