Genel Konular > Diğer Silahlar ve Savunma Gereçleri

Osmanlı savaş kalkanları

(1/27) > >>

Bahadır Soydan:
Osmanlılarda savaş kalkanları nasıldı? Ne müzelerde,ne kitaplarda belirgin Osmanlı karakteristiği taşıyıp "budur" diye tarif edebileceğim bir Osmanlı savaş kalkanı modeli görmedim, bilmiyorum. Sazdan yapılma çok güzel tören kalkanları var, tombak bakır kalkanlar da var, ama bunların hiçbirinin gerçek bir savaşta işe yarayacağını sanmıyorum.Aynı dönemlerin Hint,İran,Avrupa demir savaş kalkanları bellidir,Osmanlılar da böyle bir kalkan tipi varsa ki mutlaka vardır,minyatür ve gravürlerde Türk askerleri çoğunlukla kalkan taşırken görülür, nasıl modellerdir? Benim gördüğüm kadarıyla tek ayırt edebildiğim fark, Hint,İran kalkanları 4 düğmeliyken, Türk kalkanlarında 6 düğme,dolayısıyla iç tarafta kolun geçtiği fazladan bir şerit daha oluyor.

Sancar Özer:
Tombak kalkan, miğfer, kolçak, tunç teber gibi birçok silah özellikle 16.yy sonrasında Osmanlı ordusunda yaygın olarak kullanılmıştır. Tombak kalkanların kullanışlı olmadığını düşünmek için bir sebeb olduğunu sanmıyorum. İbrişim kaplı sarma söğüt dalından çelik göbekli kalkanlar dahi sadece dekoratif amaçlı değildir. Zira zannedildiğinden çok daha yaygın olarak kullanılmış olan bu kalkanların sağlamlığı kadar hafifiliği de önemlidir. Bu yüzden sağlamlığa karşı hafifilik meselesi diğer Osmanlı savunma silahlarında da görüldüğü gibi bu silahların yapımında önemli bir unsur olmuştur. Biri için diğerinin feda edildiği sık görülür ve genellikle Osmanlı savunma silahlarında hafiflik sağlamlığın önüne geçer. Ayrıca söğüt kalkanların çelik, demir veya tunç göbekleri onların işlevselliğini arttıran bir unsurdur. Ayrıca söğüt dalı eteklerin zemininde bir de ahşap katman vardır.

Ancak bakır veya tunç kalkanlar, çelik kalkanlar, ibrişim kaplı sarma söğüt dallarından kalkanlar ve hatta deri kalkanlar mevcut olmakla birlikte popüler Osmanlı kalkanları orta büyüklükte, daima yuvarlak ve kubbemsi formda, çelik veya tunç göbekli ve ahşap eteklidir. İç tarafında pamuk dolgulu yastık ve kol geçirmek için deri şerit bulunanbu kalkanların etekleri genellikle kırmızı veya mavi zemin üzerine kalemişi süslemelerle tezyin edilmiştir.

Bu genel tipin istisnası özellikle akıncı minyatürlerinde görülen bir üst uca doğru sivrilen asimetrik dörtgen biçimli büyük kalkanlardır. Üzeri genellikle kanat biçimli stilize bir rumi deseniyle süslenmiş olan bu kalkanların akıncı sınıfına özgü olduğu düşünülmektedir.

Sancar Özer:
Bir kaç resim daha :)

Bahadır Soydan:
Sancar bey bilgiler ve resimler için çok teşekkürler. Çok güzel kalkanlar.
Diğer ülke ordularında demir (veya çelik) kalkanlar ağırlıktayken Osmanlı'da hemen hiç rastlamadım,beni esas şaşırtan bu. Söğüt ve bakır kalkanlar çok var ama ben yine de bunların miskete, kilica,topuza,baltaya v.s. ok hariç silahlara karşı yeteri kadar güvenli olabileceğini düşünemiyorum. Bakır da ahşap da misketle delinir,kılıçla yarılır, topuzla ezilir bence. Demir gibi olamazlar. Göbek kısmı da ancak kendi alanı kadar bir bölgede etkin koruma sağlar. Hafiflikle sağlamlık arasında terazi hafiflik tarafına doğru bayağı ağır basıyordur şayet öyleyse, fonksiyonel olmaktan uzaklaşacak kadar.. Ben hep ahşap ve tombaklı kalkanların ağırlıklı olarak törenlerde kullanıldığını varsaymışımdır. Aynı mantıkla tombak miğfer de vardır,demir de. At kafa zırhlarında (chanfron) da tombaklı bakırlar ve demirler vardır. Benzer şekilde demir kalkanların da bol miktarda olması gerektiğini düşünmekteyim ama hiç rastlamamaktayım  ???
Gerçi levha göğüslük,sırtlık,kolçak,dizçek ve hareketli bölgelerde de örgü zırh hep giyilen kıyafetlerdi, belki de yakın dövüşlerde kalkanın işlevi bunlarla karşılanmıştır ve kalkan yerine iki silah birden kullanılması sağlanmıştır,hafif dayanımlı kalkanlar da uzak mesafeden ok,misket,cirit mızrak gibi atışlara karşı koruma sağlamıştır.  :-\

Sancar Özer:
Misketli silahların savaş alanlarına hakim olmasından sonra (zaten bu tür koruyucuların pek bir anlamı kalmadığından olacak) Osmanlı koruyucu silahları ve zırhlarında dramatik bir hafifleme görülüyor. Bu dönemden sonra mesela çelik miğfere hiç rastlamıyoruz, bütün miğferler tombak oluyor; Göğüs zırhlarında da bindirilmiş çelik levhalar büyük oranda ortadan kalkıyor. Bu manada kalkanların zaten miskete karşı düşünülmediği için hafif olması mümkün olabilir. İşin ilginci aynı dönem avrupa zırhları iyice kapalı, mafsallı tüm vücudu kaplayan çelik levha zırhlar haline geliyor. Aynı teknolojik gelişmeye iki faklı anlayışta tepki verilmiş.

Daha öncesi için ise; ahşap kalkan aslında dünyada da en sık görülen kalkan türüdür. Vikinglerden ortaçağ şövalyelerine avrupada hakim kalkan türü çelik şeritlerle veya çelik göbekle desteklenmiş ahşap kalkanlardır. Osmanlıda ahşap kalkanlar, özellikle de söğüt sarma kalkanlar o kadar sık görülmekte ki hepsinin sadece tören için dekoratif kalkanlar olduğunu düşünmek gerçekçi olmaz. Bunun yanısıra minyatürlerde savaş sahnelerinde sık olarak görülen kalkan tasvirleri hep bu ahşap kalkanları çok anımsatan çizimler.

Ayrıca, ahşap zemin üzerine ibrişim kaplamalı söğüt dalı sargısı ummayacağınız bir direnç gösterebilir. Avrupa'da ve Japonya'da ipekten yapılan zırhları veya modern kevlar zırhları duymuşsunuzdur. İkisinde de temel prensip esnemesi, ezilmesi ama delinememesidir. Ben söğüt kalkanların bu prensipe uygun olarak yapıldığını düşünüyorum. Tabii demir bir kalkan çok daha mukavim olacaktır(aynı bir gambesonun bir kolçaktan, yüz siperlikli bir Avrupa miğferinin hafif ve yüzü tamamen açık bırakan bir Türk tolgasından, yekpare çelik levha göğüslüğün zincir zırhtan daha mukavim olacağı gibi) ama Türk savaşçılarında hafiflik, serilik temel prensip olduğundan bu fedakarlıkta bulunulmuş ve güvenliği hıza kurban etmişler.

Ayrıca savunmada bunların formları ve nasıl kullanıldığı da mukavemetlerinde önemli bir faktör. Kalkanların kubbemsi biçimleri asıl vuruşun ortadaki çelik kısma gelmesini sağlıyor ve etek kısmı sadece kalkan üzerinden karşı tarafın silahının kaydırılmasında kullanılıyor. Kullanıcı da kalkanı sadece tutup arkasında saklanmıyor rakibinin saldırısının geliş yönüne göre savuruyor ve göbek kısmı ile karşılamayı yaptıktan sonra kolunu açarak rakibin silahini yana doğru itiyor ve gardını bozmuş oluyor, yani aktif bir şekilde kullanıyor(bunu stilize edilmiş savaş eğitimi olan geleneksel kılıç-kalkan oyununda da görebilirsiniz). Aslında söğüt kalkanları Avrupa'da rapier eskriminde kullanılan küçük yuvarlak çelik kalkanlara(buckler) benzetebiliriz bu anlamda. zaten bir buckler ebadında olan çelik göbeği o anlayışta kullanıp ağaç etekleriyle de ekstra koruma sağlıyor diye düşünebiliriz. aslına bakarsanız deri kalkanları görünce ahşap hiç de o kadar kötü gelmiyor kulağa :D

Ahşaptan sonra tombak kalkanlar içinse: bu kalkanlar genellikle bakır değil tunçtan yapılmış ve altın kaplanmıştır. Tunç çelikten mukavim değilse de, demirden çok daha mukavimdir. Tunç osmanlı savunma silahları ve zırhlarında sık kullanılan bir madendir.

Ayrıca çelik kalkanlar da kullanılmış; hiç kullanılmamış değil. Hatta bende resimleri de var lakin fazla resim yüklediğimden onu yükleyemedim. Bunları da hafifletmek için etek kısımlarına genellikle delik işi(özel bir terim vardı bu teknikiçin ama aklıma gelmedi şimdi) süslemeler yapılmış.

Bunların dışında kaplumbağa kabuğu, timsah veya gergedan derisi gibi egzotik kalkanlar da mevcuttur. Bunların bir kısmı İran ve Mısır'dan gelmiş ancak bir kısmı da bizzat Osmanlılarca üretilmiş ve kullanılmış.

Asıl bana ilginç gelen akıncı kalkanları; bunların ne yerli ne yabancı müzelerde hiçbir örneğini görmedim ancak minyatürlerde neredeyse sadece bu ilginç kalkanlarla resmediliyorlar. Yükleme kotamı aştığım için bunların tasvirlerini yükleyemiyorum ;)

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git