Eyvallah Sancar. Teşekkürler .
Kesici silahların namlu ve özellikle kını için çok eski dönemlerden başlayarak bizim kültürümüze has bir metal sanatı kabartma - çökertme .
Gerekli birkaç basit el aleti ile de çok kolay uygulanıp çeşitlemeler yapılabiliyor benim örneklerde görüldüğü gibi .
Tekniği öğrenmek isteyip , çalışarak çok daha farklı işler çıkarabilecek arkadaşlara da yardıma her zamanki gibi hazırım .
Merhabalar Bekir Bey,
Tam size göre (yani isinize yakisir terimde) ve hosunuza gidecek bir konu gecti elime...
(Ben bir Kolleksiyoncu olarak, bir Silah almadan, 3 Kitap aliyorumki, aldigim parcada hata etmiyeyim diye...)
Böyle bir islem ve ugrasi icerisinde elime bu enteresan kitap gecti. (Kitabin resimi ekte) Bu Kitabin bas sayfasinda bir Tombak Migfer/Külah bulunuyor.
(Tarih olarak 16. Yüzyil ortasi,Yükseklik 31,3 cm diye adlandirilmis)
Isleme konusu sizin "Bakir kabartma" teknigi ile ayni olmasi gerek diye düsündum ve siz geldiniz ilk aklima
Sözkonusu olan "Yaldizli yüksek Tombak Migfer/Külah" Osmanlida "PEYKLER" Bölügüne ayit.
Haberci ve Piyade olarak görev yapan Peykler, Mizrak tasir ve (özel günlerde tepesinde tüy takilan)
yüksek yaldizli Migfer giyerlermis.
(resimli örnek olarak 1. fatih Sultan mehmed han At Meydaninda gösteren bir Minyatürde bir Peyk, 2. Levni ve Surnamede bulunan III. Ahmed´in Sehzadelerine yaptirdigi Sünnet alayi icerisinde görüntülenmis Peykler ....)
Tarihcesi:
Osmanlı Devletinde 15.-16. ve 17. yüzyıllarda yaya haberci olan "Peykler" Avrupalı yaya habercilere göre daha hızlıydılar ve daha uzun yaşıyorlardı. 5-6 yaşlarından itibaren özel eğitime tabi tutulan "Peyk adayları" değişik ortam ve koşullarda koşu çalışmaları ve beslenmeleri ile iyi şekilde yetiştirilirlerdi. 17-18 yaşlarına geldiklerinde ise İstanbul "At Meydanı'nda" çok ciddi bir sınava tabi tutulur, en iyi dereceyi alan da en yüksek maaş almak kaydıyla "Yaya haberci" olarak devlette göreve başlar, özellikle de sarayda görevlendirilirlerdi. 40- 45 yaşlarına kadar bu kutsal görevleri rahatlıkla sürdürürlerdi. Daha sonra "Peyk Ocağından" emekli olarak kaliteli bir emeklilik hayatı yaşarlardı. Avrupa'daki yaya habercilerin büyük bir bölümünün 20-21 yaşlarında görevlerini yaparken ölmeleri ise, bilim adamlarının Osmanlı Devletine gelerek "Peykler" in uzun yaşam sırrını öğrenebilmek için, araştırma yapmalarına neden olmuştur.
Avrupa'dan konuyu araştırmak için gelen bilim adamları; Nicolai, Halkondil, Daramon, ve D'Ohsson peyklerimizi incelemiş ve resimlerini yapmışlar.
Peykler; bellerine çenge raklan asılı gümüş kemer takar, yeşil gömlek giyerler. Kemerlerinde badem ve akide şeker torbası bulundururlardı. Glikoz ihtiyacını bu şekerlerden karşılar bazen de gittikleri yerlerde çocuklara bu şekerlerden ikram ederlerdi. Başına külah giyer, bir elinde kendisini yabani hayvanlara karşı korumak için nacak taşırdı. Diğer elinde taşıdığı güldanlık içerisindeki gülsuyunu, susadıkça içer, zaman zaman gittiği yerdeki ahaliye sunardı. Günümüzde maraton koşucuları müsabaka sonunda 4-5 kilo kaybediyor. Peykler'in kaybettiği enerjinin ve suyun bir bölümünü gülsuyu içerek ve şeker yiyerek gidermeleri spor tarihimiz açısından çok büyük önem arz etmektedir.
Peyklerin en belirgin özellikleri ise ağızlarındaki delikli demir toplarla koşmaları. Delikli demir topun, düzenli burun solunumu sağlaması ve "dalaklanma" olayı üzerinde etkili olduğu düşünülmekte. Aynı zamanda bu top, ağızdaki tükürük salgısının devamlılığını sağlaması açısından da önemliydi O dönem ve günümüz koşucularında da gözlenen ve kesin bir çözüm getirilememiş olan "dalaklanma" veya "dalak tutması" tabirleri ile anlatılan olay büyük bir soru işaretidir. Rivayetlere göre, peyklerin küçük yaşta özel bir operasyonla dalaklarının alınması da oldukça ilginç. Dizlerinin altında bağlı bulunan çıngıraklar, sesler çıkararak yol üstündeki küçük hayvanatın, kaçışarak zarar görmemesini sağlar. Bu çıngıraklar belirli bir süre sonra kudüm, tef gibi ses çıkarmaları özelliği ile Peyklerin bir nevi tam konsantrasyona geçmelerine yardımcı olmakta, belirli bir ritmi yakaladıktan sonra manevi güçlerini de kullanarak uzun süre koşabilmelerini sağlamaktaydı. Özellikle bu konu araştırmacıların büyük ilgisini çekmekteydi.
Peykler; İstanbul-Edirne sarayları arasındaki 156 km mesafeyi 1 gün-1 gecede gidip, dönebiliyorlardı. Dönemin Şer'i Sicil Defterlerinden aldığımız bir bilgiye göre; avcılığı ile ünlü Sultan ?V. Mehmed 10 Nisan 1668 günü Edirne'de iken Peyklerden biri sabah namazından sonra koşarak yola çıkar. 3.5 saatte 40 Kilometre uzaklıkta olan Dimetoka'ya varıp, oranın Naib'inden, geldiğine dair belge alarak, aynı gün ikindi namazı Edirne'ye döner. Durumu öğrenen padişah; Peyke bir kese altın ve bir de samur kürk ihsan eder...
Selamlar
Mergup